Ana içeriğe atla

ANAMIN BÜYÜK YARISI; TEYZEM ZAXA SELMEN

 

Klamın usta sesi, sözün ince ayarı Dengbej Ema Xace’nin güzel bir sözü vardır.  Anamın diliyle Du tiştên pir xweş hene li vê dinyayê; Yek xewa şevê ye, ya din evîna biratiyê ye. Mealen, bu dünyada iki güzel şey vardır; birisi gece uykusu, diğeri kardeş sevgisi. Söz ustasının sözünün üstünde laf etmek doğru olmasa da affına sığınarak kardeş sevgisinin yanına teyze, amca, dayı, bibi sevgisini de eklemek gerek. Onlar anne baba parçası ve yarısıdırlar. Onlarda tarifsiz ve karşılıksız sevgi vardır. Kendi adıma söylersem benim için en büyük hazine.  Çok şükür ki bende de çok var.  

 Teyzem Zaxa Selmen yalnızca Seydi Abi’nin değil, hepimizin anasıydı. İnan’ın da ninesi değildi yalnızca, hepimizindi. Sıkı tembihlerdi Anam. Ata diyarında ilk durağım, ilk ziyaret noktam, ilk el öpüşüm onaydı. Bunu da bilir ve sevinirdi. Şefkati, sevgisi, kucaklayışı bana güvenceydi. Anamın kokusunu alırdım ondan. Anamın şefkatli eli, sevgi dolu bakışlarının aynısıydı onda olan. Neticede anamın büyük yarısıydı.  

 Hiç fark etmezdi öz veya üvey olması. Onun için de öyleydi. Teyzem Zaxa Selmen, beş yetimin en büyüğü. Babası ölünce anası ve 4 kardeşi ile perişan halde kalır. Anası kuma gider, Hacı Tatar’a. Bir sığıntı ve kardeşlerine göz kulak olarak çileli yaşamını sürdürür. Zamanla anasının kocasının kardeşi ile evlenir. (Bu bilmece durumu merak edenlere, https://sadikartal.blogspot.com/search?q=doldur+k%C3%B6y%C3%BC) En büyük olmak sorumluluktur, yüktür. O sorumluğu da yükü de dirayetiyle devam ettirir. Onca yüke rağmen genç yaşta iki kardeşini, bir de evladını kaybeder. Onların evlatlarının yükü de biner sırtına. Yüzyıllık ömründe aynı çizgide sürdürür o ulvi görevini. Bu dünya kimileri için oyun, kimileri için de savaş alanı derler. O yoksunlukla ve acıyla savaş içinde oldu hep.

                 

Anamın bizi terk ettiği o acılı ve karanlık günlerde en büyük destekçim ve tesellimdi. Çünkü anamın büyük yarısıydı. İçimin kanadığı o günlerde benim ağlamama herkesin acıdığını sanırdım. Acılarla pişmiş, halden anlayan birisi olarak herkes kendinkine ağlar sözünü ancak onun gibi bilge birisi söyleyebilirdi.  Sevinçli günlerimizde de hep yanımızda oldu. Hele Hüseyin’in düğününde inanın forsu ve asaleti bin beş yüzdü.

  Çayı çorbası her daim çok, sofrası geniş, kapısı da herkese açıktı. Geçmişi acılarla dolu da olsa sohbeti doyumsuz, eğitici ve bilgi doluydu. Evi yönetecek kadar becerikli, danışılacak kadar olgun ve tecrübe sahibiydi.

  Okulda öğretilmeye çalışılan dirayet, cesaret, olgunluk, önderlik, bilgelik, merhamet, yardımseverlik gibi meziyetler okul yüzü görmemiş teyzem Zaxa Selmen’de ziyadesiyle mevcuttu.

   Ruhu şad, meskeni cennet olur, inşallah. Hepimizin anası ve ninesi Zaxa Selmen

Prof. Dr. Sadık Kartal

Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi

E- posta; skartal@mehmetakif.edu.tr- iznik.1966@gmail.com

Blog; http://sadikartal.blogspot.com/

Web; https://abs.mehmetakif.edu.tr/skartal/


Yorumlar

  1. Aynı toprağın insanı olarak çok etkilendik. Dilinize, yüreğinize sağlık kıymetli Sadık Hocam.

    YanıtlaSil
  2. Zaten sulugöz olan ben nasıl okudum bu yazıyı sonuna kadar bilmiyorum. Ama iyi ki yazmısın güzel hocam, ağlamaya da ihtiyacımız var. Nur içinde yatsın Zaxa Selmen anamız.
    Mehmet Özcan

    YanıtlaSil
  3. Diline sağlık kuzen.

    YanıtlaSil
  4. Güzel ülkemin, güzel insanları sözleri ve davranışlarıyla en iyi psikolog en iyi eğitimci olmuşlardır. Nur içinde yatsınlar. Ali Erol

    YanıtlaSil
  5. Ne güzel duygular, bilgiler, ve kocaman da bir yürek bırakmış size. Kalemine sağlık hocam.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

PROJECİLİK VE PROJE OKULLARI

  Birkaç yıl önce bir öğrencim beni ziyaretinde öğretmen olarak atandıktan sonra evlilik gibi bir projesinin olduğunu söylemişti. Gülümsemiştim ama projecilik öyle sıkça kullanılmaya başlanmıştı ki öğretmen adayının da diline pelesenk olmuştu.   1980’lı yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda ivme kazanan liberal politikaların etkisi ile devletin okula yeterince kaynak ayırmaması nedeniyle okulların kendi yağlarında kavrulmaları yani kaynak arayışları için liberal kesimin ve yöneticilerin kaynak için adres gösterdikleri proje üretmek oldu. Gelinen noktada yönetici, yazar, çizer ve akademisyen takımının sürekli referansta bulundukları OECD 2024 verilerine göre tüm kademeler için öğrenci başına yapılan kamunun eğitim kurumları harcamasında Türkiye, Meksika’dan sonra en düşük harcama yapan OECD ülkesidir . Projeler, MEB dışında diğer bakanlıklar, firmalar, dış kaynaklar, gönüllü kuruluşlarla işbirliği ile yani onların verdikleri destek ile yürütülmekte. Projelerin içeriğine bakı...

ZORUNLU EĞİTİM ÜZERİNE

  Renk, hız, son dakika ve yapay gündemlerle bizi zihnen ve sosyal olarak kadrajın önüne hapseden televizyonda bir alt yazı. Yükseköğretimde 4 yıllık programlar 3 yıl oluyor, öğretim süresi kısalıyor. Birkaç gün sonra benzer bir haber daha. 12 yıllık zorunlu eğitim kısalacak diye. Sevindirici haberler. Ulusal eğitimin tavan yaptığı 20. Yüzyılda devletin iyi vatandaşlıktan kopmaları engelleme çabası ve sermayenin okulu  kār alanı / sektör olarak görmesinden bu yana okulda kalma süresi git gide uzatıldı. Bu süreçte eğitimin yaygınlaştırılması, ders yüklerinin arttırılması ve bu yükün Amerika menşeli testlerle doldurulması, merkezi sınavlara hazırlık için zamansızlık ikliminde oyundan/sosyal alandan uzak, testle tost arasında sıkışmış ancak okumayan, düşünmeyen yalnızca söyleneni tekrar eden Paulo Freire ’in tabiriyle bankacılık yapan nesiller yetişti/yetişiyor.   Bu açıdan öğretim süresinin kısaltılması hani reform demesek te yeniden yapılandırma için güzel bir adım old...

OKULLARDA FORMA ZORUNLULUĞU BİR DİSİPLİN ARACIDIR

    Bizim zamanımızda okul heyecanı siyah önlük ve beyaz yaka ile başlardı. Sonraları siyah önlüklerin yerini mavi, ardından değişik renkte önlükler almaya başladı. Bizim siyah önlük beyaz yaka ise siyah beyaz fotoğraflarda tebessümle bakılan birer anı olarak kaldı. Okul kıyafetleri, eğitim sisteminin en eski geleneklerinden biri. Eğitimin devlet tarafından verildiği ve ulu­sallığın yeniden üretilmesinin amaç olduğu eğitim sistemlerinde okullarda belirli bir kıyafet var olmuştur. Türkiye’de siyah önlük ve beyaz yaka ilk defa 1981’de tam olarak tanımlandı ve zorunlu hâle getirildi. Ancak bu tarihin öncesinde ilkokul öğrencileri- daha esnek olmakla birlikte- önlük giyerek okula gittikleri bilinmektedir. Cumhuriyet okullarında zorunlu kılık kıyafetin aynen eğitim politikaları gibi dikiş tutmayan tarihi var. 1989 yılından itibaren deniz mavisi, lacivert, siyah ve gri renklerden birinin önlük rengi olarak seçilmesine karar verildi. 2008 yılında ilköğretim okullarında mavi önlük...