Ana içeriğe atla

PROJECİLİK VE PROJE OKULLARI

 

Birkaç yıl önce bir öğrencim beni ziyaretinde öğretmen olarak atandıktan sonra evlilik gibi bir projesinin olduğunu söylemişti. Gülümsemiştim ama projecilik öyle sıkça kullanılmaya başlanmıştı ki öğretmen adayının da diline pelesenk olmuştu.  1980’lı yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda ivme kazanan liberal politikaların etkisi ile devletin okula yeterince kaynak ayırmaması nedeniyle okulların kendi yağlarında kavrulmaları yani kaynak arayışları için liberal kesimin ve yöneticilerin kaynak için adres gösterdikleri proje üretmek oldu. Gelinen noktada yönetici, yazar, çizer ve akademisyen takımının sürekli referansta bulundukları OECD 2024 verilerine göre tüm kademeler için öğrenci başına yapılan kamunun eğitim kurumları harcamasında Türkiye, Meksika’dan sonra en düşük harcama yapan OECD ülkesidir.

Projeler, MEB dışında diğer bakanlıklar, firmalar, dış kaynaklar, gönüllü kuruluşlarla işbirliği ile yani onların verdikleri destek ile yürütülmekte. Projelerin içeriğine bakıldığında Bakanlığın/okulun asli görevleri arasında yer alan amaç ve hedeflerin proje olarak sunulduğu anlaşılıyor.

 Projeciliğin yaygınlık kazanmasının bir diğer etkeni proje, projecilik, proje üretmeye üstün bir anlam yüklenmesi ve bu girişimlerin orijinalliği veya önemli olduğu şeklindeki yaygın algının varlığıdır. Gündemdeki proje okullarına proje denilmesinin sebebi de bu olsa gerek.

Bu yazıya sebebiyet ise gündemle bağlantılı olarak kamuoyunda proje okulları olarak bilinen okullarda görev yapan 20 binden fazla öğretmenin görev yerlerinin değiştirilmesidir.  Bunun üzerine öğretmenler, öğrenciler, veliler, siyasetçiler bu yaşananlara tepki gösterdi. Bazı okullarda öğrenciler derse girmedi, yürüyüşler yapıldı, Milli Eğitim Bakanlığı önünde açıklamalar vs.

Resmî adı Özel Proje ve Program Uygulayan Eğitim Kurumları olan bu okullar 2014’ten itibaren açılmaya başlandı ve bakan Yusuf Tekin o dönemde MEB müsteşarıydı. Bu okulların üstün nitelikleri ise ulusal veya uluslararası proje yürüttükleri, birçok alanda uzmanlaştıkları hatta fen liseleri, sosyal bilimler liseleri gibi akademik düzeyi yüksek liseler de proje okulları kapsamına alınarak proje okullarının nitelikli oldukları gösterilmeye çalışıldı. Okullardan proje üretmeleri istenerek farklılıklarını ortaya koymaları istendi. Ancak olmadı,  okullar proje olmaktan çıkmaya çalışıyorlar.

  Türkiye’de eğitim politikaları belirleyicileri veya eğitimde söz söyleyenler sürekli olarak değişim, dönüşüm adı altında “yeni” öneri peşindedirler ve önerilere göre yapılanlar ise reform olarak anlatılır. Sonuçta ne olur derseniz yeninin yenisi gelir ama eğitimde kalite olduğu yerdedir, hatta geriye bile gider. Çünkü sistem sürekli büyütülmekte sonuçta hantal bir yapı meydana gelmektedir. Proje okulları bazında gidilir ise daha önceleri aynı mantıkla başarılı öğrencilere yönelik kaliteli okul olarak Anadolu liseleri açıldı, bir süre sonra tüm okullar Anadolu oldu. Aynı şekilde 80’e yakın lise türü açıldı, yani reform yapıldı, sistem büyüdü yani hantallaştı, bunun uygun olmadığı söylendi ve lise türü sayısı düşürüldü. Yapılan onca emek ise çöpe gitti.

 Bakan Yusuf Tekin, basında çıkan haberlere göre proje okulları sayısını azaltmaya çalıştıklarını söyledi. Hepsi kapatılırsa eğitim sistemi rahatlar. En azından dört yılda bir öğretmen yerim değişecek diye tedirginlik yaşamaz. 

Mesele bu okulların başarısı/başarısızlığı değil. 2014 yılında açılmalarından bu yana proje okullarında görev yapan öğretmenlerin atamaları illerden giden teklif doğrultusunda Bakanlıkça yapılmaktadır. Öğretmenlerin proje okulunda en fazla sekiz yıl çalışmasından sonra ayrılma zorunluluğu söz konusu.  Buralara atama yapılırken dört yıllık öğretmen olma şartı dışında herhangi bir kriter yok.  Kriter olmayınca atamalarda ahbap çavuş ilişkileri, sendikal yakınlık ve siyaset devreye girmektedir. Her zaman bir günah keçisi bulunur ama eğer kabak özveri ile çalışan okul yöneticilerine patlarsa üzücü olur.  

  Yapılması gereken ortaokul ve lise türlerinin genel ve mesleki/teknik olarak sınırlandırılması, proje, fen lisesi, sosyal bilimler gibi uygulamalardan vazgeçilerek tüm okullara eşit fırsat ve imkân eşitliğinin sağlanmasıdır.  



Prof. Dr. Sadık Kartal

Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi

E- posta; skartal@mehmetakif.edu.tr- iznik.1966@gmail.com

Blog; http://sadikartal.blogspot.com/

Web; https://abs.mehmetakif.edu.tr/skartal/

Yorumlar

  1. Teşekkür ederim Saygıdeğer Profösörüm Sadık Bey, çok güzel uygulanabilir çözüm yolları için yüreğinize ve kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Elinize sağlık. Çok güzel bilgilendirici bir yazı.

    YanıtlaSil
  3. Ağzınıza sağlık hocam, yazının gerekli makamlarca dikkate alınması dileğiyle

    YanıtlaSil
  4. Eyüp öğretmen18 Nisan 2025 10:20

    Amacı eğitim olanlar öğretmen ve idarecilerin bu iş için çalışan olduklarını, bütun çalışanların da zamanla meleki körlük hastalığına bağlı olarak bulundukları yerin, yaptikları işlerin eksik ve yanlışlarıni görmez hale, yanı mesliki yorgunluklara uğradiklarını bilir.... Songünlerde siyasi ve ideolojik hesaplarla bu çalışanları kendilerine bir perde yaparak tehlikeli konuları, üniversiteleri bırak,liselileri kendilerineo malzeme olarak kullanmaya başladılar... Sınavlı eğitim sistemi oldugu müddetçe okul sınif ve öğretmen tercihleri de olmaya devam edeceğinden, öretmen ve idarecilerin belli periyotlerla kurum değiştirerek ,kendilerini gü.ncellemeye çalışıp yeni okullarınde yeni heyacanla yeniden aktif olmaları 30 yıllik bir çalışan olarak daha doğru olduğunu düşünüyorum....

    YanıtlaSil
  5. Önemli olan sorunları doğru teşhis etmek. Bundan daha mühimi ise sorunlara çözümler üretmektir. Siz çok mühim tespitlerde bulunuyorsunuz Saygıdeğer Hocam.

    YanıtlaSil
  6. Teşekkürler Sadık Hocam,

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

ZORUNLU EĞİTİM ÜZERİNE

  Renk, hız, son dakika ve yapay gündemlerle bizi zihnen ve sosyal olarak kadrajın önüne hapseden televizyonda bir alt yazı. Yükseköğretimde 4 yıllık programlar 3 yıl oluyor, öğretim süresi kısalıyor. Birkaç gün sonra benzer bir haber daha. 12 yıllık zorunlu eğitim kısalacak diye. Sevindirici haberler. Ulusal eğitimin tavan yaptığı 20. Yüzyılda devletin iyi vatandaşlıktan kopmaları engelleme çabası ve sermayenin okulu  kār alanı / sektör olarak görmesinden bu yana okulda kalma süresi git gide uzatıldı. Bu süreçte eğitimin yaygınlaştırılması, ders yüklerinin arttırılması ve bu yükün Amerika menşeli testlerle doldurulması, merkezi sınavlara hazırlık için zamansızlık ikliminde oyundan/sosyal alandan uzak, testle tost arasında sıkışmış ancak okumayan, düşünmeyen yalnızca söyleneni tekrar eden Paulo Freire ’in tabiriyle bankacılık yapan nesiller yetişti/yetişiyor.   Bu açıdan öğretim süresinin kısaltılması hani reform demesek te yeniden yapılandırma için güzel bir adım old...

OKULLARDA FORMA ZORUNLULUĞU BİR DİSİPLİN ARACIDIR

    Bizim zamanımızda okul heyecanı siyah önlük ve beyaz yaka ile başlardı. Sonraları siyah önlüklerin yerini mavi, ardından değişik renkte önlükler almaya başladı. Bizim siyah önlük beyaz yaka ise siyah beyaz fotoğraflarda tebessümle bakılan birer anı olarak kaldı. Okul kıyafetleri, eğitim sisteminin en eski geleneklerinden biri. Eğitimin devlet tarafından verildiği ve ulu­sallığın yeniden üretilmesinin amaç olduğu eğitim sistemlerinde okullarda belirli bir kıyafet var olmuştur. Türkiye’de siyah önlük ve beyaz yaka ilk defa 1981’de tam olarak tanımlandı ve zorunlu hâle getirildi. Ancak bu tarihin öncesinde ilkokul öğrencileri- daha esnek olmakla birlikte- önlük giyerek okula gittikleri bilinmektedir. Cumhuriyet okullarında zorunlu kılık kıyafetin aynen eğitim politikaları gibi dikiş tutmayan tarihi var. 1989 yılından itibaren deniz mavisi, lacivert, siyah ve gri renklerden birinin önlük rengi olarak seçilmesine karar verildi. 2008 yılında ilköğretim okullarında mavi önlük...