Ana içeriğe atla

MİDİLLİ’DEN AVRUPA’NIN BAŞKENTİ’NE GEZİ NOTLARI

 

Daha önce gittiğim ancak yalnızca otobüs terminalini zar zor hatırladığım geniş caddeleri, tarih kokan sokakları, bol parkları ile huzurun ve sükûnetin şehri Sofya. Sofya’nın gezilecek görülecek yerlerinin bu kadar çok ve zengin olacağını hiç düşünmemiştim. 

 İlk gün uzun yürüyüşten sonra her daim bana renk cümbüşü gibi görünen pazar yerinde farklı renkteki ürün ve simaları izledim. Pazarcının nerede olursa olsun bakışları samimidir. Çünkü zincirin halkası değildir, sattığı genel de el emeği, göz nurudur. Pazarın sonunda özlediğim ince belli bardakta çay keyfi.

 Çay molasından sonra yad ellerde bizden bir yapı ve bilindik sesler. Sofya’nın ortasında ibadete açık tek cami Banyabaşı Cami.  Mimar Sinan’ın eseri olan Banyabaşı Cami, Avrupa’nın en eski camilerinden. Minaresinin yüksekliği Avrupa ülkelerinde görmeye alışık olduğum kiliselere karşın bir hayli dikkat çekiciydi.

                                                                 Sofya Banyabaşı Cami

 Kilise olarak kullanılan Kara Cami’yi gördükten sonra 1888 yılında kurulmuş Sofya Üniversitesi.  Bulgaristan’ın en eski ve en önemli üniversitesi unvanına sahip. Bir eğitimci olarak içeri girdim, dolaştım. Güvenlik görevlisi yoktu. Öğrenmenin güvenliği mi olur diye de yıllardır söylediğim sözü tekrar mırıldandım. Komünist Parti, Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı binaları ile Aleksander Nevski Katedrali, Rus Kilisesi görülmeye değer yapılar.

Bir sonraki durağımız Stara Zagora, Geniş bir ovaya nazır sırtını dağa yaslamış planlı bir şehir. Otobüs terminalinden otele doğru giderken geniş caddelerde peş peşe sıralanmış trafik ışıkları ilginç bir görüntü oluşturuyordu. Stara Zağora’dan Rusçuk’a tren yolculuğunda ilk etapta bir ürperti duysam da makinenin eski olması bu ürpertiyi arttırsa da zamanla kaygılarım geçti. Manzara enfesti, kondüktörün yardımları içtendi. Eğitim tarihi çalışmalarında gördüğüm Rusçuk’un muhteşem yapılı bir tren garı var.

Rusçuk’tan otobüsle Bükreş’e giderken derin ve sessizce akan Tuna Nehri’ni geçtikten sonra polis kontrol noktasındaki polisin asık suratı ve yalnızca bize “neden Romanya’ya” şeklindeki soğuk tavırları sıkıcıydı

Balkanların Paris’i Bükreş’tir diye okumuştum bir kaynakta. Pek benzetemedim ama şehirdeki Fransız esintili yapılardan olan Zafer Takı, Romanya’nın bağımsızlığını ifade ediyormuş. Takı’ya yakın yerde Romanya yöresel köy evlerinin içinde yer aldığı yemyeşil bir park. Dinlenmek, eğlenmek ve spor için ideal bir alan.

 Romanya’nın bir zamanlar Çavuşesku ile anıldığı dönemde yapılmış olan Cumhuriyet Evi en çok merak ettiğim yapılardan. Dünyanın en büyük ve en pahalı binası olma özelliği ile Guinnes Rekorlar Kitabı’na da girdiği söylenen bina 4’ü yeraltında olmak üzere 12 katlı. Gittiğimizde ziyarete kapalıydı. Dışarıdan devasa yapıyı izlerken muktedirlerin makam ve mevkilerini bir hükmetme aracı olarak kullandıklarını düşündüm.

                                                                      Bükreş- Cumhuriyet Evi 

Bükreş’te Osmanlı’dan kalma tarihi handa yediğimiz yemeğin lezzeti tarifsizdi. Ancak garsonun kendince miktarını belirlediği bahşiş isteği de bir o kadar sevimsizdi. 

 Sonbaharın ilk günlerinde yolumuz bu kez horanta ile Midilli’ye düştü. Bizi ilk karşılayan adanın simgelerinden Midilli Kale’si. Kıyıya inşa edilmiş kale, şehre siper halinde. Limanın hemen yanındaki meydanın etrafında kafe ve restoranlar. Menülerin Türkçe olduğu ancak garsonların Türkçe bilmediği mekânlar. Pazarlamanın bin bir türlü yolu var. Meydanda elinde liri ile bir kadın heykeli. Heykel, şair ve şehre de ismini veren Sapfo imiş. Osmanlı izlerinin de görüldüğü bu şehir, diğer mevsimlerini bilmem ama yazın kalınabilecek mükemmel bir yer.

 Avrupa’nın ekonomik ve politik merkezi, sokaklarının patates kızartması, waffle ve çikolata koktuğu, sokak isimlerinin, metro duraklarının iki dille yazıldığı, dünyanın en köklü çizgi roman kültürüne sahip olduğunu sonradan öğrendiğim Brüksel’deyim.

Brüksel’de sabahın erken vaktinde uğradığımız Grand Place, zarif ve tarihi binalarla çevrilmiş ve de UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yer alan devasa bir meydan. Öğleye doğru tekrar uğradığımızda kalabalıktan fotoğraf çekmek için bir hayli zorlanan insanlara şahit olduk.

  Ve de Belçika'nın Hollanda sınırını oluşturan Maas Nehri’nin kıyısında yer alan sanayi ile modernitenin iç içe geçtiği, küçük güzeldire en iyi örnek Maasmechelen. Dikey yapılaşmadan uzak, müstakil evleri, planlı ve düzenli şehir yapısıyla, kozmopolit demografisiyle farklılığını belli eden, doğayla iç içe bir şehir Maasmechelen. Benim gibi oraya geçici olarak gidenlerin hepsinin söylediği” burada yaşanır”ı hak eden bir şehir.

Memed’in düğünü nedeniyle bulunduğunuz Maasmechelen’de Vedat Bey ve yakınlarının bize karşı ilgileri üst düzeydeydi. Vedat Bey’in organizasyon yeteneği de takdire şayandı. Yaklaşık bir buçuk gün kaldığım bu şehirde geçirdiğimiz her zaman dilimi kaliteli ve unutulmayacak hatıralarla dolu. 

Prof. Dr. Sadık Kartal

Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi

E- posta; skartal@mehmetakif.edu.tr- iznik.1966@gmail.com

Blog; http://sadikartal.blogspot.com/

Web; https://abs.mehmetakif.edu.tr/skartal/

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

PROJECİLİK VE PROJE OKULLARI

  Birkaç yıl önce bir öğrencim beni ziyaretinde öğretmen olarak atandıktan sonra evlilik gibi bir projesinin olduğunu söylemişti. Gülümsemiştim ama projecilik öyle sıkça kullanılmaya başlanmıştı ki öğretmen adayının da diline pelesenk olmuştu.   1980’lı yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda ivme kazanan liberal politikaların etkisi ile devletin okula yeterince kaynak ayırmaması nedeniyle okulların kendi yağlarında kavrulmaları yani kaynak arayışları için liberal kesimin ve yöneticilerin kaynak için adres gösterdikleri proje üretmek oldu. Gelinen noktada yönetici, yazar, çizer ve akademisyen takımının sürekli referansta bulundukları OECD 2024 verilerine göre tüm kademeler için öğrenci başına yapılan kamunun eğitim kurumları harcamasında Türkiye, Meksika’dan sonra en düşük harcama yapan OECD ülkesidir . Projeler, MEB dışında diğer bakanlıklar, firmalar, dış kaynaklar, gönüllü kuruluşlarla işbirliği ile yani onların verdikleri destek ile yürütülmekte. Projelerin içeriğine bakı...

ZORUNLU EĞİTİM ÜZERİNE

  Renk, hız, son dakika ve yapay gündemlerle bizi zihnen ve sosyal olarak kadrajın önüne hapseden televizyonda bir alt yazı. Yükseköğretimde 4 yıllık programlar 3 yıl oluyor, öğretim süresi kısalıyor. Birkaç gün sonra benzer bir haber daha. 12 yıllık zorunlu eğitim kısalacak diye. Sevindirici haberler. Ulusal eğitimin tavan yaptığı 20. Yüzyılda devletin iyi vatandaşlıktan kopmaları engelleme çabası ve sermayenin okulu  kār alanı / sektör olarak görmesinden bu yana okulda kalma süresi git gide uzatıldı. Bu süreçte eğitimin yaygınlaştırılması, ders yüklerinin arttırılması ve bu yükün Amerika menşeli testlerle doldurulması, merkezi sınavlara hazırlık için zamansızlık ikliminde oyundan/sosyal alandan uzak, testle tost arasında sıkışmış ancak okumayan, düşünmeyen yalnızca söyleneni tekrar eden Paulo Freire ’in tabiriyle bankacılık yapan nesiller yetişti/yetişiyor.   Bu açıdan öğretim süresinin kısaltılması hani reform demesek te yeniden yapılandırma için güzel bir adım old...

OKULLARDA FORMA ZORUNLULUĞU BİR DİSİPLİN ARACIDIR

    Bizim zamanımızda okul heyecanı siyah önlük ve beyaz yaka ile başlardı. Sonraları siyah önlüklerin yerini mavi, ardından değişik renkte önlükler almaya başladı. Bizim siyah önlük beyaz yaka ise siyah beyaz fotoğraflarda tebessümle bakılan birer anı olarak kaldı. Okul kıyafetleri, eğitim sisteminin en eski geleneklerinden biri. Eğitimin devlet tarafından verildiği ve ulu­sallığın yeniden üretilmesinin amaç olduğu eğitim sistemlerinde okullarda belirli bir kıyafet var olmuştur. Türkiye’de siyah önlük ve beyaz yaka ilk defa 1981’de tam olarak tanımlandı ve zorunlu hâle getirildi. Ancak bu tarihin öncesinde ilkokul öğrencileri- daha esnek olmakla birlikte- önlük giyerek okula gittikleri bilinmektedir. Cumhuriyet okullarında zorunlu kılık kıyafetin aynen eğitim politikaları gibi dikiş tutmayan tarihi var. 1989 yılından itibaren deniz mavisi, lacivert, siyah ve gri renklerden birinin önlük rengi olarak seçilmesine karar verildi. 2008 yılında ilköğretim okullarında mavi önlük...