Öğretmenlik Mesleği ve Millî Eğitim Akademisi Kanun Taslağı TBMM gündeminde. Taslak metinde öğretmen yetiştirmede yeni bir
yapılanmaya gidileceği, yükseköğretimden mezun olan öğretmen adayları için
öğretmen akademilerinin kurulacağı belirtiliyor.
Türkiye’de öğretmen yetiştirme konusunda
önemli bir tarihsel geçmiş ve birikmiş deneyim vardır. Öğretmen okulları, köy
enstitüleri, yüksek öğretmen okulları, eğitim enstitüleri, eğitim
yüksekokulları ve eğitim fakülteleri bu deneyimin kurumsal göstergeleridir. Yükseköğretim
içinde yapılanan öğretmen yetiştirme kurumları akademik birikime sahip on binlerce
akademisyene, fiziki alt yapıya ve bilimsel dokümana sahiptir. Türkiye’nin her
bölgesinde yer alan bu kurumlar ülke ve dünyadaki araştırmaları, pedagojik
gelişmeleri öğretmen ve öğretmen adaylarına kazandırmaya çalışıyor.
Yükseköğretim kurumlarının sahip oldukları imkânlarla öğretmen yetiştirmenin
her disiplininde lisansüstü eğitim programları açılmış, bu programların
yararlanıcıları ise büyük oranda Milli Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim
kurumlarında görev yapan öğretmen, yönetici ve diğer personeldir. Bu şekildeki
faydalanma ile öğretmenler kendi uygulama deneyimlerini akademideki
gelişmelerle- teorik bilgi de olsa- harmanlayarak mesleki gelişmelerini sağlamaktadırlar.
Bu sonuç ülke kaynaklarının yıllarca kullanılarak gelindiği önemli bir
zenginliktir. Bu deneyim ve zenginliğin basitleştirilerek bir tarafa itilmesi
ve öğretim kademeleri içinde bir yere sığdırılamayan akademilerin kurulması
öncelikle bir israftır.
Öğretmenlik
mesleği alan, meslek bilgisi ve genel kültür olmak üzere üç alandaki eğitimi
kapsar. Eğitim fakültelerinde verilen bu eğitim akademide tekrar edileceğinden
ülke için ciddi bir kaynak israfına neden olacaktır.
Taslakta yer alan akademinin kurulması halinde bu kuruma yalnızca eğitim
fakültesi mezunları değil diğer fakülte mezunları da tercih edebilecektir. Öğretmenlik
iş bulamayan diplomalıların yönelecekleri bir meslek olacaktır. Hâlbuki
öğretmenlik bir sevgi ve adanmışlık mesleğidir. Eğitim fakültelerinde mesleğe
hazırlıkta eğitimsel ortamın gereği olarak sevgi/adanmışlık noktasında bir
hazırlık süreci söz konusudur.
Kanun teklifinde mevcut olduğu
şekliyle öğretmenliğin öğretmen, uzman, başöğretmen şeklinde kademelendirilmesi
eskiden beri söylediğimiz gibi yanlıştır. Aynı işi yapanların farklı ünvana
sahip olmaları velinin öğretmen tercihinde kafa karşıklığına, okul yöneticilerine
yönelik baskılara ve öğretmenler arası
ilişkilerin zedelenmesine sebebiyet vermektedir. Çoktan
seçmeli testlerle uygulama yönü ön planda olan öğretmenlik mesleğini basamaklandırmak
ne derece doğru? Kanun teklifinde yöneticilerin de yapılacak testlerle yetiştirilecekleri
hüküm altına alınmış. Testlerle yönetici yetiştirmek mevzuat ezberleyen ancak
insiyatif kullanamayan müdür demektir. Çok test çözmek
yani bilgiyi ezberlemek uygulamalı bir alan olan eğitime yakışmıyor.
Kanun teklifinde üniversitelerde görev yapan
öğretim elemanlarına okul müdürlüğü görevi verilebileceği yer alıyor. Denemekte
fayda var. Kitabın ortası ile gerçeklik arasındaki farka bakmak gerek.
Türkiye’de
eğitimde yapılan temel yanlışlardan birisi mevcut yapıya eklemeler yaparak
sistemin büyütülmesidir. Bu durum Ziya Bursalıoğlu hocanın ifadesiyle sistemin hantallaşmasına
neden oluyor. Öğretmen
yetiştirmede veya genel anlamda eğitimde yapılacak iyileştirme için kurumsal
düzenlemeden öte var olan sorunları paydaşları ile görüşerek çözüme kavuşturmak
en doğrusu.
Eğitim çalışanlarına yönelik şiddetin önlenmesi için cezai müeyyide uygulanacağı taslakta yer alıyor. Eğitimde şiddetin
caydırıcılığı açısından teklif uygun, ancak suça sebebiyet veren unsurlara
dikkat çekmek daha öncelikli. Özel okulların disiplini önemsememeleri, zorunlu
eğitimin ortaöğretimin sonuna kadar uzatılması, öğrencinin istemediği halde
zorla okula yönlendirilmesi, eğitimin yapılandırılmasından tutun uygulanmasına kadar
tamamen tek taraflı ve dayatma şeklinde hayata geçirilmesinin üzerinde düşünmek
gerek. Acımasız kapitalizmin sürekli kadını iş alanına çekmeye çalışması ve
annelik rolünü okula bırakması da üzerinde durulması gereken bir konudur. Ancak
anne sıcaklığını hiçbir “yuva”nın vermediğini en iyi okula gidenler bilir.
Eğitimcilere yönelik taciz ve şiddetin önlenmesi
için getirilecek cezaların umarım etkisi yüksek olur.
Prof. Dr. Sadık Kartal
Burdur Mehmet Akif Ersoy
Üniversitesi
E-
posta; skartal@mehmetakif.edu.tr- iznik.1966@gmail.com
Blog; http://sadikartal.blogspot.com/
Web;
https://abs.mehmetakif.edu.tr/skartal/
Sadık hocam tespitlerin, uyarıların ve önerilerin için sizi kutluyorum. Ama sizi duyacak bir kulak, gerçekleri görecek bir göz var mı bilemiyorum. Enseyi karartmak yok, mücadeleye devam. Saygılar.
YanıtlaSilSayın hocam uyarılarınız dikkat çekici ama bilerek yüzeysel bir eleştiri getirmişsiniz. Maalesef siz de eğitimden ümidinizi kesmiş ya da kesmek üzeresiniz diye düşündürdü beni...
YanıtlaSilAnasını boyayıp babasına satma gibi bir şey değişen yok.Cami ne kadar büyük olursa olsun hoca bildiğini okur.Zamana ve insana yazık
YanıtlaSilHer türlü olumlu çabaya rağmen yapılanlar bireysel olmaktan öteye gidemiyor, bile isteye yürütülen bir sistemsizlik sistemi var ne yazıkki... Kaleminize sağlık kıymetli hocam.
YanıtlaSilGerçekçi ve güzel tespitler. Altına 41 yıllık bir eğitimci olarak imzamı atarım.Türk Milli Eğitim sistemini siyasi çekişmeleri çıkarıp,
YanıtlaSilAkademisyenler ile saha öğretmenleri ve idarecilerini bir araya getirip her kademede Eğitim müfredatına yeniden yazmak ile olur.