Ana içeriğe atla

YENİDEN YENİ EĞİTİM PROGRAMLARI

 

 Milli Eğitim Bakanlığı yeni eğitim programlarını açıkladı. Bakan Yusuf Tekin programı Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli olarak tanımladıklarını, uluslararası modellerden ve kendi değerlerimizi de esas alarak özgün bir model oluşturduklarını söyledi.

Bakan Nabi Avcı zamanından beri maarif kelimesini MEB çok sevdi. İlköğretim müfettişi maarif müfettişi oldu, yurtdışında eğitim faaliyetlerini yürütmek için Türkiye Maarif Vakfı kuruldu.

 Türkiye’de eğitim programları, değişim, reform, model, dünyaya uyum sağlama gibi kulağa hoş gelen ancak soyut kelimelerle anlatılır. Bu kez bize özgü ve yeni bir model dendi. Özgü olma daha önceki programlarda örneğin 2004 programında yeni programdaki gibi aynı ifade ile yer almıştı. Hâlbuki teorik olarak program toplumsal, ekonomik, kültürel kodlar ile programın yönelik olduğu bireyin gelişim seviyesi dikkate alınarak hazırlanır.  

Öncelikle konuların % 35 azaltılması uygun bir gelişme. Bu sevindirici gelişmeye rağmen haftalık ders saatlerinde azalma olmayacağını belirten Bakan Tekin, bilgiyi beceriye dönüştürebilecek şekilde programı revize ettiklerini belirtti. Beceri odaklı bir eğitim herkesin arzusu. Türkiye’de ezberci eğitimin müsebbibi olan merkezi sınavlarda beceri nasıl test edilecektir, merak konusu.  

  Programa göre öğrencilerin yalnızca akademik başarılarına odaklanılması doğru değil. Buna rağmen Bakan Tekin sadece akademik başarının test edildiği Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) ve Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması (TIMSS) sınavlarındaki göstergeleri programın hedefleri için başarı kriteri olarak gösteriyor.

  Geçmiş alınacak derslerle dolu. Milli Eğitim Bakanlığı 2004 müfredat çalışmalarının önemini PISA 2003 sonuçlarını kötüleyerek anlatmaya çalışmıştı. Dönemin Bakanı Hüseyin Çelik’e göre yeni müfredat PISA sonuçlarını Türkiye’yi iyi bir konuma getirecekti. Ancak yeni müfredat uygulamaya konulduktan sonra Türkiye PISA 2009 sonuçlarında sınava katılan ülkeler başarı sıralamasında sondan üçüncü olmuştu.

 Yeni programın girişinde eğitim felsefesinden bahsediliyor. Eğitim sistemlerinin felsefesinden ziyade ideolojik yönü daha ağır basar. Türkiye bu açıdan örnek ülke. Nitekim milli eğitim bakanlarından Ömer Dinçer Cumhuriyet tarihi boyunca eğitimde ideolojik bir yaklaşımla halkın taleplerinin dışlandığını söylemişti.  Buna karşın yeni modelde programın bütün ideolojilerin üstünde olduğu belirtilirken aslında yeni bir ideoloji de oluşturulmaktadır. Nitekim derli toplu bir düşünce sistemi doğrultusunda ve bir hedef için program oluşturuluyor ise bu bir ideolojidir.  Programda belirtilen, millî bir şahsiyetin oluşumuna katkı sağlamak ve millî bilince sahip şahsiyetlerden oluşan bir toplum oluşturabilmek, ifadesi Türkiye’de geleneksel eğitim ideolojisinin tekrarıdır.  

  Programda öğrencinin ruh ve bedeninin bütün olduğu, tespiti doğru. Bu düşünce 2018’de Bakan Ziya Selçuk zamanında öğrencinin hem bu dünya hem de öbür dünya için yetiştirileceği yani çift kanatlı okuldan bahsedildiği 2023 vizyon belgesinde ve 2018 eğitim programlarında yer almıştı. Ancak öbür dünyaya hizmet etmesi gereken dini figürlerin hem rejime hem de toplumsal ahlaka hizmet etmesi şeklinde yapılandırıldığı her programda olduğu gibi yenisinde de var.  

  Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesinin onaylandığı Eğitime erişim hakkı eğitimin mevcut, erişilebilir, kabul edilebilir ve çocuğun ihtiyaçlarına uyarlanabilir olması şeklinde dört ilkeyi kapsar. Bakanlık program oluşturma sürecinde 1000'den fazla öğretmen ve akademisyen ile toplantılar yapıldığını belirtmesine rağmen asıl yararlanıcı olan veli ve öğrencinin görüşünün alındığına dair bir ibare yok.  

 Avrupa Parlamentosu Avrupa Yeterlilikler Çerçevesini hazırladı, buna uygun olarak Türkiye de Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi yürürlüğe koydu. Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinde sekiz anahtar yetkinlik 2018  eğitim programlarda aynen yer aldı. Yetkinlikler şunlardı; Anadilde iletişim, yabancı dillerde iletişim, matematiksel yetkinlik ve bilim/teknolojide temel yetkinlikler, dijital yetkinlik, öğrenmeyi öğrenme, sosyal ve vatandaşlıkla ilgili yetkinlikler, inisiyatif alma ve girişimcilik, kültürel farkındalık ve ifade.  Yeni eğitim programında yetkinlikler farklı şekilde kümelendirilerek okuryazarlık olarak el alınmış.  Bilgi okuryazarlığı, dijital okuryazarlık, finansal okuryazarlık, görsel okuryazarlık, kültür okuryazarlığı, vatandaşlık okuryazarlığı, veri okuryazarlığı, sürdürülebilirlik okuryazarlığı ve sanat okuryazarlığı olmak üzere dokuz okuryazarlık türü belirlenmiş. Belirtilen yeterlikler/okuryazarlıklardan dijital okuryazarlık hariç diğerlerini cumhuriyet tarihi boyunca öğretim programlarında görmek mümkün.

2004 ve 2018’deki eğitim programlarında eğitimde milli manevi değerler ve evrensel değerlere sahip bireyler yetiştirmek hedefti. Değerler 2018’deki programda adalet, dostluk, dürüstlük, öz denetim, sabır, saygı, sevgi, dostluk, vatanseverlik, yardımseverlik şeklinde sıralanır. Benzer kavramlar yeni programda erdem olmuş. Sağlıklı, iradeli, sorgulayıcı, üretken, bilge, cesaretli, merhametli, vatansever ve estetik donanımlı bireyler.

 Son yirmi yıldır üç program değişikliği yapıldı. Sonuçta öğrenciler bilgiyi üretecekti, problem çözebilecekti, eleştirel düşüneceklerdi, girişimci ve kararlı olacaklardı, iletişim becerileri yüksek olacaktı, farklı olana empati kurabileceklerdi, topluma katkıda bulunacaklardı, evrensel ancak kendi kimliklerini de koruyacaklardı… Ancak öğrenciler hep test çözdü.

   Sözün kısası şark cephesinde yeni bir şey yok.

   Eğer yeni bir model inşa edilecek ise,

 Her öğrencinin kendini tanıması için ilgi, ihtiyaç ve yetenekleri doğrultusunda özgür öğrenme ortamında hak temelli bir model geliştirilmesi tavsiyemizdir. Bunun için de eğitim programlarının esnek, yerel unsurları dikkate alan, ideoloji/felsefeden uzak kazanım esaslı olmalıdır. Okulda kalma süresi kısaltılıp oyun odaklı bir öğrenme ortamı oluşturulmalıdır.

Yoksa öğrenci okula giderken iki ileri bir geri gitmeye devam edecektir.

   SON NOT; Türkiye’de eğitimde en büyük sorun, eğitimin işleyişini sorun olarak görmektir. Reform, model gibi değişiklikler yalnızca eğiticilerin kafasını karıştırmaktadır.

 

Prof. Dr. Sadık Kartal

Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi

E- posta; skartal@mehmetakif.edu.tr- iznik.1966@gmail.com

Blog; http://sadikartal.blogspot.com/

Web; https://abs.mehmetakif.edu.tr/skartal/

 

Yorumlar

  1. Ağzınıza sağlık hocam, Türk eğitim sisteminde program geliştirme çalışmalarına yönelik tutuma ilişkin düşüncelerinize katılıyorum. Özellikle yaklaşık yirmi yıllık sürede hiç bir değişiklik-reform, sürecin niteliksel gelişimini sağlayacak bir etki yaratmadı. Muhtemelen zaman olarak yeni adlandırabilecek program da öyle, akıbeti diğerleri gibi olması kaçınılmaz görünüyor. Öncelikle programın birinci muhatabı olan çocuğu, genci tanımındaki yanılsamalar programın handikaplarındandır. Bir çocuk bir yandan kutsallığın veya millilik gerekçeleriyle değişmeyen ve değişmesinde beis görülen durağan ve olduğu gibi aktarılacak bir kültürel zeminde, yaratıcılık, eleştirel düşünmeyi nasıl gerçekleştireceği bir paradokstur, daha doğrusu yanılsamadır. Aklın ruhtan ayrı bir varlık görülmesi, aklın manevi daha doğrusu Sünni temele dayalı bir din öğretimine dayalı ahlak eğitimiyle insanlıştırılacağı düşüncesi ikinci bir paradokstur. Dahası var….

    YanıtlaSil
  2. Muhteşem tespitler. Kaleminize yüreğinize sağlık. İyi ki varsınız değerli Hocam

    YanıtlaSil
  3. Tebrik ederim Hocam. Ağzınıza sağlık. Umarım doğru yerlere (makamlara) ulaşır da kendilerine pay çıkarırlar.

    YanıtlaSil
  4. Sayın Hocam,
    Program değişiklerinde Eğitim Fakülteleri ile işbirliği elzemdir. Pragram geliştirme modelleri uygun bir değişiklik olmadığı görülmekte. Yetkinlikler belli. Bunların nasıl gerçekleştirileceği hususunda somut içerikler yok. Programlar sistem bütünlüğü içinde ele alınmalı. Yazınızda belirttiğiniz üzere, merkezi sınavlar programların neresinde? Öğrenme ortamlar. süreç denetimi , sistemin diğer öğeleriyle koordinasyon nasıl olacak?
    Bizlere de beyin fırtınası yapma imkanı sağladığınız için teşekkür ederim. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  5. Kalemine, yüreğine sağlık sevgili hocam. Umulur ki ilgili kişilere ulaşır, onlar da gereğini yaparlar ..

    YanıtlaSil
  6. Acaba bu yeni müfredatın ömrü ne kadar olacak? Ülkemizde İçerik ile birlikte temel sorun, yapılan ya da yapılmak istenen yeniliklerin uygulanıp uygulanmayacağı belirsizliğidir. Bence öncelikle bunun belirlemesi gerekir.

    YanıtlaSil
  7. Tamamen katılıyorum kıymetli hocam... Esasen yüksek öğretimde de durum pek farklı değil.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

PROJECİLİK VE PROJE OKULLARI

  Birkaç yıl önce bir öğrencim beni ziyaretinde öğretmen olarak atandıktan sonra evlilik gibi bir projesinin olduğunu söylemişti. Gülümsemiştim ama projecilik öyle sıkça kullanılmaya başlanmıştı ki öğretmen adayının da diline pelesenk olmuştu.   1980’lı yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda ivme kazanan liberal politikaların etkisi ile devletin okula yeterince kaynak ayırmaması nedeniyle okulların kendi yağlarında kavrulmaları yani kaynak arayışları için liberal kesimin ve yöneticilerin kaynak için adres gösterdikleri proje üretmek oldu. Gelinen noktada yönetici, yazar, çizer ve akademisyen takımının sürekli referansta bulundukları OECD 2024 verilerine göre tüm kademeler için öğrenci başına yapılan kamunun eğitim kurumları harcamasında Türkiye, Meksika’dan sonra en düşük harcama yapan OECD ülkesidir . Projeler, MEB dışında diğer bakanlıklar, firmalar, dış kaynaklar, gönüllü kuruluşlarla işbirliği ile yani onların verdikleri destek ile yürütülmekte. Projelerin içeriğine bakı...

ZORUNLU EĞİTİM ÜZERİNE

  Renk, hız, son dakika ve yapay gündemlerle bizi zihnen ve sosyal olarak kadrajın önüne hapseden televizyonda bir alt yazı. Yükseköğretimde 4 yıllık programlar 3 yıl oluyor, öğretim süresi kısalıyor. Birkaç gün sonra benzer bir haber daha. 12 yıllık zorunlu eğitim kısalacak diye. Sevindirici haberler. Ulusal eğitimin tavan yaptığı 20. Yüzyılda devletin iyi vatandaşlıktan kopmaları engelleme çabası ve sermayenin okulu  kār alanı / sektör olarak görmesinden bu yana okulda kalma süresi git gide uzatıldı. Bu süreçte eğitimin yaygınlaştırılması, ders yüklerinin arttırılması ve bu yükün Amerika menşeli testlerle doldurulması, merkezi sınavlara hazırlık için zamansızlık ikliminde oyundan/sosyal alandan uzak, testle tost arasında sıkışmış ancak okumayan, düşünmeyen yalnızca söyleneni tekrar eden Paulo Freire ’in tabiriyle bankacılık yapan nesiller yetişti/yetişiyor.   Bu açıdan öğretim süresinin kısaltılması hani reform demesek te yeniden yapılandırma için güzel bir adım old...

OKULLARDA FORMA ZORUNLULUĞU BİR DİSİPLİN ARACIDIR

    Bizim zamanımızda okul heyecanı siyah önlük ve beyaz yaka ile başlardı. Sonraları siyah önlüklerin yerini mavi, ardından değişik renkte önlükler almaya başladı. Bizim siyah önlük beyaz yaka ise siyah beyaz fotoğraflarda tebessümle bakılan birer anı olarak kaldı. Okul kıyafetleri, eğitim sisteminin en eski geleneklerinden biri. Eğitimin devlet tarafından verildiği ve ulu­sallığın yeniden üretilmesinin amaç olduğu eğitim sistemlerinde okullarda belirli bir kıyafet var olmuştur. Türkiye’de siyah önlük ve beyaz yaka ilk defa 1981’de tam olarak tanımlandı ve zorunlu hâle getirildi. Ancak bu tarihin öncesinde ilkokul öğrencileri- daha esnek olmakla birlikte- önlük giyerek okula gittikleri bilinmektedir. Cumhuriyet okullarında zorunlu kılık kıyafetin aynen eğitim politikaları gibi dikiş tutmayan tarihi var. 1989 yılından itibaren deniz mavisi, lacivert, siyah ve gri renklerden birinin önlük rengi olarak seçilmesine karar verildi. 2008 yılında ilköğretim okullarında mavi önlük...