Ana içeriğe atla

GEZİ ROTANIZ DEPREM BÖLGESİ, ADIYAMAN VE DE BESNİ OLSUN

 

İlk derslerimde, konferanslarda, bilimsel toplantıların başlangıcında, memleketim Adıyaman’ın da içinde yer aldığı 11 ilde 6 Şubatta yaşadığımız felaketi hatırlattıktan sonra eğer yardım etmek isterseniz gezi rotanızı deprem bölgesine çevirin, sosyal ve ekonomik hayata katkıda bulunursunuz, diye başlarım.

  İlgilisine de anlatmak gerek yörenin tarihinin zenginliğini, coğrafyanın kadimliğini ve de kültürel derinliği.

  En bildiğim yerden başlayayım.

  İlk şehir göz ağrım, yoksunluğumun bir numaralı tanığı, ulaşamadıklarımın habercisi, ulaştıklarımın kıymet biçeni Besni.

  Besni’ye vardığınızda pazaryerinde şerbetçi ile karşılaşacaksınız. Mekânın sahibi olmasa da semt bizim edasıyla sizi selamlar. Hal hatır faslından sonra ne yaptın sorusuna cevaben gelmişi geçmişi hesap ettiğini söyler. Yıllarca yanan yürekleri soğutmuştur, kimler kimler geçti bu diyardan onu hesabını yapıyordur. Ona göre kimsenin değildir mal da mülk de. Herkes oyalanmada kendi halinde, o da tanıklık etmiştir gelmişi geçmişi hesap ederken… herkese hürmetlerini iletir şerbetçi, derinleşmiş gelmiş geçmiş izleri ile.

 Bir sonraki durak sebze pazarı. Taburede koyu muhabbete dalanların yanı başına bir tabure de siz çekin, Allah’ın selamı yeterlidir kabule. Tütün sarılır, ilk ikram olarak. Akdağ’dan süzülerek gelen sudan yapılma tavşankanı çayınız da önünüzdedir. Anlatır Besnili gelmişi geçmişi. Hele de yakın geçmişi. Şubat soğuğunda yaşanılan afeti.  Cemreleri görmeden giden bedenleri, can çekişenleri, günlerce yardımsız inleyenleri, bir şey yapamamanın verdiği mahcubiyeti yaşayanları, takatsiz kalanları, yetim çocuğu, umutsuz kalan gencin hikâyesini, hayat bu kadar da boş muydu diyen yaşını başını almış emmiyi, dövünerek ağıt yakan nineyi anlatacaklardır.

 Bu arada öğle yemeği için tavayı fırına vermeyi unutmayın. İki saatte ancak pişer. Besni tavası için hemen yandaki manava uğramanız, kaç kişilik demeniz yeterlidir. Öyle karın değil göz dolduran iştaha teşvik bir tarif yoktur, modernite görünümlü ilkellik te değildir, bizimkisi. Bizimki zarafet, maharet ve gelenekselliktir.  Tava göz kararı ve en doğal haliyle ve de menşeiyle hazırlanarak fırına sürülür. Siz Besnili’den gelmişleri geçmişleri dinlerken gelir önünüze lezzeti tarifsiz Besni’den başka yerde bulamayacağınız tava. Yanında ise fırından yeni çıkmış Besni ekmeği ve açık ayran. Başka bir şey aramayın herkes ekmeğini bandıracak o tarifsiz lezzete. Bir de söyleyeyim tavanın misafiri çoktur, ama bereketi de ziyadesiyle fazladır. Afiyet bal şeker olsun.

 Eğer yarına kalırsanız fırıncıya söyleyin yemeklerin kralı dövmeci hazırlasın. Patlıcanın baskın olduğu bu yemek meze olarak taktim edilirse de bizde ana yemektir. Sarımsak, patlıcan ve tereyağı ancak bu kadar birbirine yakışır.

 

Pazaryerinde iken Besni’nin sembolü kuru üzümün birçok çeşidi. Nefis üzüm veya tut pekmezi, pestili hele de muskayı alabilirsiniz sevdiklerinize ya da kendinize. Kendi adıma söylemem gerekirse muskayı tattığımda tatlı işte budur derim. Menengiç kahvesi, Antep fıstığı, badem, dut kurusu, ev yapımı tarhana, isot, acı biber, domates ve patlıcan kurusu ve diğerleri.

Eğer tarihi mekânlara ilginiz var ise Besni onu da size sunacaktır. Besni, cennete eş anlamı taşıyan Bethesna’dır. Evliya Çelebi’nin hayran kaldım dediği birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir kenttir.  Sivri bir tepenin üzerinde kurulmuş Besni kalesi, Eski Besni Ören Yeri’nde Kurşunlu Cami. Terk edilmiş gibi görünseler de Besni’nin tarihi zenginliğinin simgesi ve de şahididirler.

Besni ören yerinden sonra dinlenmek ve de gökyüzü ile yeryüzünün bir birine yakın olduğunu hissedeceğiniz, Akdağ’ın serin gölgesinde Kızıldağların silüeti eşliğinde Keysun ovasına nazır hele de yaz sıcaklarında doğa ile içi içe serinleme noktası Sugözü.

 Akşam yemeği için tavsiyem tırşıktır. Anam tencere yemeklerinin hepsine tırşık derdi ama benim favorim patlıcan, domates, biber, salça ve sarımsak ve et ile hazırlanan tırşık yemeğidir. Her sokakta bulunan fırından alınan Besni ekmeğini bandırarak ya da kaşıkla, tercih sizin.  

 Söylemeden geçemeyeceğim bir başka yemek anamın diliyle kılotık bilinen adıyla basalla ya da ekşili köfte. Nohut, ince bulgur, irmik ve kuzu eti le hazırlanan basalla,  lezzetli olduğu kadar doyurucu da.  Tabağınızın üzerine hafiften kuru nane eklemeyi unutmayın. Tadı damağınızda kalacaktır.

Gelmişken bir de Besni de kahvaltı da deneyin derim. Kahvaltıda Akdağların en saf, en temiz halinden süzülerek gelen bal, Antep ya da Malatya usulü peynir, zeytin ve diğerleri şeklinde bilindik sofranın yanında size tavsiyem kavurmalı veya otlu hıtap. Kış mevsiminde hıtabın yanına ev yapımı tarhana çorbası. Yaz ve sonbahar aylarında fırında pişirilen domates, biber ve patlıcan, yanında ayran ve sıcak Besni ekmeği. Benim için günün başlangıcına en büyük ziyafettir.

  Zamanız var ise Kızilin Köprüsü, Dolmen Mezarları, Sofraz Anıt Mezarı, Dikilitaş görülebilecek ihtişamlı yerlerdir.

  Yine bekleriz.  

 

Prof. Dr. Sadık Kartal

Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi

E- posta; skartal@mehmetakif.edu.tr- iznik.1966@gmail.com

Blog; http://sadikartal.blogspot.com/

Web; https://abs.mehmetakif.edu.tr/skartal/

 

Yorumlar

  1. Yüreğinize kaleminize sağlık tebrikler

    YanıtlaSil
  2. Kaleminize sağlık. Güzel bir besni yazısı.
    Tırşık etsiz yapılır.
    Basallanın besnide klotik olarak çok telaffuz edildiğini çok şahit olmadım.
    Selamlar

    YanıtlaSil
  3. Ergün KAPLAN: Eline,emeğine,ve yüreğine sağlık. Çok güzel olmuş. Selamlar.

    YanıtlaSil
  4. Eline emeğine sağlık çok güzel
    olmuş başarılar dilerim.

    YanıtlaSil
  5. Eline emeğine sağlık çok güzel olmuş başarılar dilerim. Not : Burak Kartal

    YanıtlaSil
  6. Buyrun gelin. Unuttuğunuz tenekeden yiyelim. Pişmiş acı isot ve soğuk ayran ile...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

PROJECİLİK VE PROJE OKULLARI

  Birkaç yıl önce bir öğrencim beni ziyaretinde öğretmen olarak atandıktan sonra evlilik gibi bir projesinin olduğunu söylemişti. Gülümsemiştim ama projecilik öyle sıkça kullanılmaya başlanmıştı ki öğretmen adayının da diline pelesenk olmuştu.   1980’lı yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda ivme kazanan liberal politikaların etkisi ile devletin okula yeterince kaynak ayırmaması nedeniyle okulların kendi yağlarında kavrulmaları yani kaynak arayışları için liberal kesimin ve yöneticilerin kaynak için adres gösterdikleri proje üretmek oldu. Gelinen noktada yönetici, yazar, çizer ve akademisyen takımının sürekli referansta bulundukları OECD 2024 verilerine göre tüm kademeler için öğrenci başına yapılan kamunun eğitim kurumları harcamasında Türkiye, Meksika’dan sonra en düşük harcama yapan OECD ülkesidir . Projeler, MEB dışında diğer bakanlıklar, firmalar, dış kaynaklar, gönüllü kuruluşlarla işbirliği ile yani onların verdikleri destek ile yürütülmekte. Projelerin içeriğine bakı...

ZORUNLU EĞİTİM ÜZERİNE

  Renk, hız, son dakika ve yapay gündemlerle bizi zihnen ve sosyal olarak kadrajın önüne hapseden televizyonda bir alt yazı. Yükseköğretimde 4 yıllık programlar 3 yıl oluyor, öğretim süresi kısalıyor. Birkaç gün sonra benzer bir haber daha. 12 yıllık zorunlu eğitim kısalacak diye. Sevindirici haberler. Ulusal eğitimin tavan yaptığı 20. Yüzyılda devletin iyi vatandaşlıktan kopmaları engelleme çabası ve sermayenin okulu  kār alanı / sektör olarak görmesinden bu yana okulda kalma süresi git gide uzatıldı. Bu süreçte eğitimin yaygınlaştırılması, ders yüklerinin arttırılması ve bu yükün Amerika menşeli testlerle doldurulması, merkezi sınavlara hazırlık için zamansızlık ikliminde oyundan/sosyal alandan uzak, testle tost arasında sıkışmış ancak okumayan, düşünmeyen yalnızca söyleneni tekrar eden Paulo Freire ’in tabiriyle bankacılık yapan nesiller yetişti/yetişiyor.   Bu açıdan öğretim süresinin kısaltılması hani reform demesek te yeniden yapılandırma için güzel bir adım old...

OKULLARDA FORMA ZORUNLULUĞU BİR DİSİPLİN ARACIDIR

    Bizim zamanımızda okul heyecanı siyah önlük ve beyaz yaka ile başlardı. Sonraları siyah önlüklerin yerini mavi, ardından değişik renkte önlükler almaya başladı. Bizim siyah önlük beyaz yaka ise siyah beyaz fotoğraflarda tebessümle bakılan birer anı olarak kaldı. Okul kıyafetleri, eğitim sisteminin en eski geleneklerinden biri. Eğitimin devlet tarafından verildiği ve ulu­sallığın yeniden üretilmesinin amaç olduğu eğitim sistemlerinde okullarda belirli bir kıyafet var olmuştur. Türkiye’de siyah önlük ve beyaz yaka ilk defa 1981’de tam olarak tanımlandı ve zorunlu hâle getirildi. Ancak bu tarihin öncesinde ilkokul öğrencileri- daha esnek olmakla birlikte- önlük giyerek okula gittikleri bilinmektedir. Cumhuriyet okullarında zorunlu kılık kıyafetin aynen eğitim politikaları gibi dikiş tutmayan tarihi var. 1989 yılından itibaren deniz mavisi, lacivert, siyah ve gri renklerden birinin önlük rengi olarak seçilmesine karar verildi. 2008 yılında ilköğretim okullarında mavi önlük...