Ana içeriğe atla

YOLDA OLMAK; Yüzen Adalardan Mozart’a

 

 Yolu düşünmek demek yeni yüzler, yeni kültürler, yeni tatlar demek. Yolda olmak tarihe ve kültüre saygı duyma, empatik düşünme ve kendini tanımadır. Baharın gelişi yolun da müjdecisidir, benim için. Farklı coğrafyanın tadı; eksikliğin tamamlayıcısı, renk cümbüşünün artısı, zihinsel kodların yenisidir.

 Yola çıkacağım zaman korku ile karışık bir heyecana kapılsam da çıkış noktasına dönüş hayali tesellim olur.

 İlk durak Çelikhan’da yüzen adalar. Dünyada eşine az rastlanan yüzen adaların içindeki organik karbonların atmosferdeki karbondioksitleri tuttuğu ve atmosferi koruduğu belirtiliyor, uzmanlarca. Üzerinde ağaç bulunan onlarca adacığın yüzdüğü gölde yalnızca 1-2 adacık kalmış.  Akdağ’ın gölgesindeki bu doğa harikasının dengesinin bozulması mekân rant ilişkisinin ve kaynakların hoyratça kullanılmasının sonucu.

                                         yüzen adalar bir doğa harikası 
 Mekân ticaret ilişkisine ikinci örnek Ayvalık şeytan sofrası tepesi. Gün batımın muhteşemliği, Ayvalık, sayısız ada, büyüleyici manzarası ile tepe muhteşem. Tepeye adını veren ise şeytan sofrası efsanesi. Şeytan lakaplı adamın linç edilme girişimini sofra ile engelleyişini konu ediniyor efsane. Tepenin tam karşısında temiz havası, bol oksijeni, rengârenk çiçekleri ile Kazdağları. İçinde kaybolmayı çok istediğim bir coğrafya. Patika yollarında yürürken gökyüzüne değecekmişim hissîsine kapıldım. Baba kız hikâyesini konu edinen Kazdağları’nın simgesi sarı kız efsanesi doyumsuzluğa ve dedikoduya dair olması ile alınacak derslerle dolu. Coğrafyanın güzelliğini kâra çeviren iştah yoksunlarına efsanelerden ders almaya davet ederken tesellim Küçük Köy ve Cunda Adası

  Küçük Köy sanat galerileri ve tatlı mekânları ile ünlü. Fikir ise güzel. Söylenene göre köylü ile şehirliyi, sanat ile teknolojiyi birleştirmek ve kendi enerjisini üretmek. Cinsiyet eşitliğini sağlamak ve bir yönetim anlatıcısı olarak gülümseyerek anlattığım ancak bir ütopya olarak ta gördüğüm herkesin yönetimde söz sahibi olduğu demokratik bir köy. Güzel havası ve enfes manzarası ile Cunda ise artık isteklere cevap veremeyecek doygunlukta.

  Geniş sokakları, hemen hemen her sokakta bisiklet yolu ve koşu şeritleri ve de tarihi dokusu ile Viyana. Yalnızca bunlar değil. Klasik müzik geçmişiyle ve meşhur konser salonlarıyla anılan Viyana’da, bir de şehrin her yerinde yolumu kesen anıtlar ve heykeller. Sokaklarında yürürken her daim klasik müziği duyabileceğiniz bu şehirde sanat hele müzik ve spor ön planda.

 Yaklaşık iki yıl boyunca istirahat önerenler ve aşıyı adres gösterenlere- ağzımıza bant vuranlar, hareketsiz konsersiz oturun ve tüketin diyenler- Viyana sokaklarındaki gezginlerin meraklı bakışları ve sanat sevgileri ile cevap verdiklerine şahitlik ettim. Kapanın ve tüketin diyenlerin iştahlarının yüksekliğini, korunaklı yapılarında varoşlara tepeden bakarak gülümsediklerini yeniden hatırladım.

                                                               Viyana Mozart heykeli 

Sanat, müzik, felsefe, politika ve Mozart esintilerinin buluştuğu yer ise Viyana kafeleri.  Şehrin turistik noktalarında yer alan bu kafeler entellerin buluşma ve üretme yeri. Birçok düşünür bu kafelerde buluşur, beste yapar, kitap yazar, politika konuşur, yeri geldiğinde dedikoduda yaparlarmış. Yani birlikte üretim yerleri. Bilindik isim Sigmund Freud da bunlardan bir isim.  Mozart ve Beethoven gibi ünlü isimler de buralarda müzik icra etmişler. Birlikte üretimin önemini ortaya koyan bu gelenek, girişimcilik adı altında bireyselliği ön plana çıkaran günümüz bilmişlerine duyurulur.

  Huzur ve sükûnet şehri olarak tanımlayabileceğim ender şehirlerden birisi Bratislava. Tarih ile modernitenin birleştiği, Tuna nehrinin güzellik kattığı tekaüte ermişlerin şehri. Bu şehrin belki de en güzel yanı tarihe saygı duyularak bina dönüşümünün olmadığı, dönüşümün zihinsel kodlarda olduğu.

Gezginlere selam ederken, onların tarihe ve kültüre saygısı ve ruhlarındaki özgürlük hissi, korunaklı yapılarda yeni kâr planları peşinde koşanlara ve bir türlü doymayanlara en büyük cevaptır.

Prof. Dr. Sadık Kartal

Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi

E- posta; skartal@mehmetakif.edu.tr- iznik.1966@gmail.com

Blog; http://sadikartal.blogspot.com/

Web; https://abs.mehmetakif.edu.tr/skartal/

 

Yorumlar

  1. Yüreğine sağlık sayın Hocam. Selamlar saygılar

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

PROJECİLİK VE PROJE OKULLARI

  Birkaç yıl önce bir öğrencim beni ziyaretinde öğretmen olarak atandıktan sonra evlilik gibi bir projesinin olduğunu söylemişti. Gülümsemiştim ama projecilik öyle sıkça kullanılmaya başlanmıştı ki öğretmen adayının da diline pelesenk olmuştu.   1980’lı yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda ivme kazanan liberal politikaların etkisi ile devletin okula yeterince kaynak ayırmaması nedeniyle okulların kendi yağlarında kavrulmaları yani kaynak arayışları için liberal kesimin ve yöneticilerin kaynak için adres gösterdikleri proje üretmek oldu. Gelinen noktada yönetici, yazar, çizer ve akademisyen takımının sürekli referansta bulundukları OECD 2024 verilerine göre tüm kademeler için öğrenci başına yapılan kamunun eğitim kurumları harcamasında Türkiye, Meksika’dan sonra en düşük harcama yapan OECD ülkesidir . Projeler, MEB dışında diğer bakanlıklar, firmalar, dış kaynaklar, gönüllü kuruluşlarla işbirliği ile yani onların verdikleri destek ile yürütülmekte. Projelerin içeriğine bakı...

ZORUNLU EĞİTİM ÜZERİNE

  Renk, hız, son dakika ve yapay gündemlerle bizi zihnen ve sosyal olarak kadrajın önüne hapseden televizyonda bir alt yazı. Yükseköğretimde 4 yıllık programlar 3 yıl oluyor, öğretim süresi kısalıyor. Birkaç gün sonra benzer bir haber daha. 12 yıllık zorunlu eğitim kısalacak diye. Sevindirici haberler. Ulusal eğitimin tavan yaptığı 20. Yüzyılda devletin iyi vatandaşlıktan kopmaları engelleme çabası ve sermayenin okulu  kār alanı / sektör olarak görmesinden bu yana okulda kalma süresi git gide uzatıldı. Bu süreçte eğitimin yaygınlaştırılması, ders yüklerinin arttırılması ve bu yükün Amerika menşeli testlerle doldurulması, merkezi sınavlara hazırlık için zamansızlık ikliminde oyundan/sosyal alandan uzak, testle tost arasında sıkışmış ancak okumayan, düşünmeyen yalnızca söyleneni tekrar eden Paulo Freire ’in tabiriyle bankacılık yapan nesiller yetişti/yetişiyor.   Bu açıdan öğretim süresinin kısaltılması hani reform demesek te yeniden yapılandırma için güzel bir adım old...

OKULLARDA FORMA ZORUNLULUĞU BİR DİSİPLİN ARACIDIR

    Bizim zamanımızda okul heyecanı siyah önlük ve beyaz yaka ile başlardı. Sonraları siyah önlüklerin yerini mavi, ardından değişik renkte önlükler almaya başladı. Bizim siyah önlük beyaz yaka ise siyah beyaz fotoğraflarda tebessümle bakılan birer anı olarak kaldı. Okul kıyafetleri, eğitim sisteminin en eski geleneklerinden biri. Eğitimin devlet tarafından verildiği ve ulu­sallığın yeniden üretilmesinin amaç olduğu eğitim sistemlerinde okullarda belirli bir kıyafet var olmuştur. Türkiye’de siyah önlük ve beyaz yaka ilk defa 1981’de tam olarak tanımlandı ve zorunlu hâle getirildi. Ancak bu tarihin öncesinde ilkokul öğrencileri- daha esnek olmakla birlikte- önlük giyerek okula gittikleri bilinmektedir. Cumhuriyet okullarında zorunlu kılık kıyafetin aynen eğitim politikaları gibi dikiş tutmayan tarihi var. 1989 yılından itibaren deniz mavisi, lacivert, siyah ve gri renklerden birinin önlük rengi olarak seçilmesine karar verildi. 2008 yılında ilköğretim okullarında mavi önlük...