Ana içeriğe atla

Pandemide Birileri Kazanırken Biz Kaybettik

 

İlkokula başladığımda öğrenmenin ezberleme ve hafızada tutma becerisi olduğunu öğrendim. Yazı defterinin arka kapağındaki kerrat cetvelini ezberlemek ve sorulduğunda hemen cevap vermek en büyük başarı idi. Sayıların simgesel olarak yan yana gelip yeni bir simge elde edilmesi ile oluşan bu çarpım işini hala o cetveli göz önüne getirerek cevaplarım. Tanımlamanın insan davranışını kalıplaştırdığını ve sayılarla olan ifadelerin de bir şeylerin üzerini örttüğünü, onu gizlediğini düşündüğümden mesafeli duruşum söz konusudur. Açık uçluyu konuşmak tartışmak daha güzeldir, benim için.  Çünkü onda standart olmayan ve istenen değil özgürce cevap vardır. Ancak bu kez biraz da kendimi zorlayarak ortama uygun olsun diye sayıları konuşturmak istedim.

 Koronavirüs pandemisinin gündemimize oturduğu günlerde kapitalizme bir haller oluyor veya kapitalizm buna izin vermez derken “Vahşi kapitalizm pandemiden güçlenerek çıkacak" ABD kaynaklı haber dikkatimi çekmişti. Haberin devamında  “Bugün yaşadığımız pandemi krizinin en önemli sonucuysa dijitalleşme olacak”deniliyordu. Fabrikalarda robot teknolojisinin kullanılmaya başlandığı, geleceğin para kazanma alanlarının sağlık, biyo teknoloji, gen bilimi gibi alanlar olacağı belirtiliyordu.  

Pandeminin yayılmaya başlamasından itibaren Çin ilaç devi Hansoh servetini 1,7 milyar dolar artırdı. Bu ülkenin sağlık ve biyoteknoloji şirketlerinin toplam hisse değeri tam 17 milyar dolar artış gösterdi.

  Amazon'un patronu Jeff Bezos 70 milyar dolarlık servetini 185 milyar dolara, yapay zekadan sıkça bahseden ve bu konuda şirketi olan Elon Musk'ın serveti 25 milyar dolardan 153 milyar dolara, Microsoft'un patronu Bill Gates'in serveti yaklaşık 20 milyar dolara yükseldi.  Facebook’un sahibi Mark Zuckerberg’in malvarlığı yüzde 80 artarak 100 milyar dolara, yazılım şirketi Oracle'ın kurucusu Larry Ellison'ın serveti yüzde 50 artarak 88 milyar dolara, Google'ın patronu Larry Page'in serveti 76 milyar dolara yükseldi. İnternet girişimcisi Sergey Brin'in de serveti 74 milyar dolara çıktı.

Kazananlar kazanımlarını sürdürmek için kaybedilenleri görmezden gelerek tavsiyelerini yine kaybedilenler üzerinden yapmaya devam ediyorlar.  

  Yirmi birinci yüzyıl dijital okur-yazarlık becerilerini edinmek, kazananların bize tavsiyeleri. “Bilgiye erişim için internet platformlarını kullanın, sosyal medya ve mobil cihazlar gibi dijital teknolojilerin kullanıldığı bir toplumda yaşamaya hazır olun”. Önceleri eğitim alanında “reform” adı altında belirtilen bu ifadeler pandemi süreci ile hızlandı. Dikkat edilirse kazanan şirketlerin kazanımlarını sağladığı alan, dijital becerilerin kazandırılacağı platformlarla ilgili.

  Türkiye'de e-ticaret hacmi 2019 yılına göre yüzde 66 artış göstererek 226 milyar 200 milyon liraya yükseldi. E-ticarette sipariş adetleri de 2019 yılına göre yüzde 68 artışla 1 milyar 366 milyondan 2 milyar 297 milyona çıktı. E-ticaret faaliyetinde bulunan 68 bin 457 şirket pandemi ile yüzde 275 gibi bir artış gösterdi. 2020’nin ilk çeyreğinde süpermarket satışlarında bir önceki yılın aynı aylarına göre yüzde 420, kimyasallarda yüzde 169, beyaz eşyada yüzde 102’lik bir artış söz konusu. Mahallenin sembolü bakkalkasap ve  manavın yerini bu süreçte hızlıca zincir marketler aldı. Ocak 2021 verilerine göre en çok karşılaştığımız 3 zincir marketin bir önceki yıl 23.489 olan mağaza sayısı  26.176’ ya çıktı.

 Gelelim kayıp alanına.

Okulların kapatılmasından sonra UNESCO’dan hemen açıklama geldi. Uzaktan eğitim programlarını kullanın.

 Ardından tavsiyeler peş peşe geldi.

Temel cümle “Değişim kaçınılmazdır”. “Bir zorunluluktan dolayı hız kazanan eğitimde dijitalleşme hareketi salgın sonrasında da desteklenmelidir.” “Artık eğitim öncekinden farklı şekilde tasarlanmalıdır”.

 Tasarlamada temel öneri ise yapay zekâ. Yapay zekâ ile her öğrencinin kendi öğrenme stilini oluşturacağı ve bireysel ihtiyaçlarını karşılayacağı belirtiliyor. Bu cümleler öğrenmenin iyileştirilmesi için yıllardır söylenen ve kabul görmüş ifadeler.

 En çok sorulan uygulamalı dersler ve stajlar nasıl olacak sorusuna da dijitalciler hemen çözüm üretti.  Simülasyonlar eğitime girmeli ve uygulamalı dersler/stajlar simülasyonlar aracılığı ile yapılmalı. Dijital ortamlar olan platformlar, kanallar, internet siteleri vb. geliştirilerek eğitime entegre edilmeli.

  Dijital sahiplerinin bir başka önerisi dezavantajlı çocuklara yönelik. Ev ortamında imkânlar kısıtlı ise devlet, mahallede çocukların ve ailelerin internete erişebilecekleri sıcak merkezler oluşturulmalı.

Dijitalcilere göre yapılan yatırımlarla okulların teknolojik altyapılarında, öğretmenlerin teknolojik bilgi ve becerilerinde gelişmeler oldu. Bu birikim dijital araçlarla desteklenerek kalite arttırılmalı.  Öğretmen eğitimleri de dijital ortamda yapılırsa kaynaklar etkili kullanılır ve memleket tasarruf etmiş olur.

Öğrencilerin oyundan ve iletişimden uzak olmalarına dijitalcilerin önerisi sanal toplu görüşmeler yapılması, şeklinde. Böylece sosyalleşmiş olacak!

  Online eğitimde motivasyon eksikliği olanlara da çözüm var. Ders çalıştığınız ortamı temiz tutun vs. bilindik öneriler. Öncekilerden pek farklı olmayan öneriler için materyal olarak mutlaka bilgisayar, cep telefonu ya da tabletin olması gerektiği belirtiliyor. Böylece öğrencinin planlama ve zaman yönetimi becerisi artacak, masraflar azalmış olacak!

  Özel okulların, biz daha fazlasını yaparız mantığı ile öğretmen ve öğrencileri günde 8-9 saat bilgisayar başında tuttukları bilinen bir gerçek. Bunların sağlıkları konusunda dijital eğitimi savunanların herhangi bir beyanları yok. Veya okullarda temizlik işçisi, servis şoförü, kantin personelinin işini kaybetmeleri konusunda çözüm önerileri de yok.

Eğitim biliminde uzaktan eğitim tekniği onlarca teknikten biri. Nitelikli öğretmen veya öğretici yere, zamana, konuya göre uygun tekniği kullanan kişidir.

 Birkaç yıl önce jüri üyesi olduğum bir tez savunmasında tezin içeriği eğitimde bilgisayar kullanımı konusunda idi. Tezin temel savunusu teknolojinin tüm nimetlerinin eğitimde başarıyı arttıracağıydı. Adaya “teknolojinin zararı hiç mi yok” diye sorduğumda “vardır tabii ki hocam ama literatürde hiç rastlamadım”, demişti.


Prof. Dr. Sadık Kartal

Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi

E- posta; skartal@mehmetakif.edu.tr- iznik.1966@gmail.com

Blog; http://sadikartal.blogspot.com/

Web; https://abs.mehmetakif.edu.tr/skartal/


Yorumlar

  1. Abi kalemine sağlık anlatılanlar acı ama gerçek

    YanıtlaSil
  2. Her yere lavanta tepesi açıp içini nasıl dolduracaklarını düşünenler, yoğurt, top yapıp satamayanlar, ülke kaynaklarını hovardaca harcayanlarla bu iş olmaz. Eline sağlık Sadık hocam

    YanıtlaSil
  3. Teknoloji bağlıyor ve sermaye de gittikçe daha da büyüyor. Nereye dönersen dön bir yardın onların . Savaştan da onlar karlı çıkıyor barışta da zenginin sermayesi büyüyor

    YanıtlaSil
  4. Eğitimin işlevlerini teknoloji veya yapay zeka nasıl yerine getirecek? İnsan insanla eğitildiği halde sorunlar eksilmiyor. Teknolojiyi, eğitimi destekleyici olarak kullanılacağını savunanlardanım.. Yapay zekaya ne var, ne yok diye sordum. Anlamadım cevabını verdi. Daha çok çalışması lazım.
    Sadık Hocam elinize sağlık. Saygılar.

    YanıtlaSil
  5. Pandeminin ilk günlerinde bir TV programında prof. ünvanlı konuşmacı '' Artık animasyon hazırlamasını bilmeyen öğretmenlik yapmamalı'' diyordu. Evde iş, evde okul... her şey güzel olacaktı. Bir yılın sonunda sanırım bu fikir değişti. Öyle gözlemliyorum. Ama hibrid diye birşey gündeme getirilmeye çalışılıyor.
    Güzel bir çalışma olmuş. Bunlara ihtiyacımız var hocam. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  6. Evet hocam.Maalesef bu durumun bu sene içinde olarak, yüzyüze eğitimin bir kez daha ne kadar önemli olduğunu gördük.

    YanıtlaSil
  7. Sayın hocam kalemine sağlık. Eğitimin içinden biri olarak, uzaktan eğitimin ilerde psikolojik, sosyal ve sağlık alanında çok daha büyük sorunlar doğuracağını düşünüyorum ancak çok geç olacak. Özelikle çocuklarda ciddi göz ve iskelet bozuklukları, iletişim sorunları, gelecek kaygısı, özgüven sorunlarını gözlemleyebiliyoruz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

PROJECİLİK VE PROJE OKULLARI

  Birkaç yıl önce bir öğrencim beni ziyaretinde öğretmen olarak atandıktan sonra evlilik gibi bir projesinin olduğunu söylemişti. Gülümsemiştim ama projecilik öyle sıkça kullanılmaya başlanmıştı ki öğretmen adayının da diline pelesenk olmuştu.   1980’lı yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda ivme kazanan liberal politikaların etkisi ile devletin okula yeterince kaynak ayırmaması nedeniyle okulların kendi yağlarında kavrulmaları yani kaynak arayışları için liberal kesimin ve yöneticilerin kaynak için adres gösterdikleri proje üretmek oldu. Gelinen noktada yönetici, yazar, çizer ve akademisyen takımının sürekli referansta bulundukları OECD 2024 verilerine göre tüm kademeler için öğrenci başına yapılan kamunun eğitim kurumları harcamasında Türkiye, Meksika’dan sonra en düşük harcama yapan OECD ülkesidir . Projeler, MEB dışında diğer bakanlıklar, firmalar, dış kaynaklar, gönüllü kuruluşlarla işbirliği ile yani onların verdikleri destek ile yürütülmekte. Projelerin içeriğine bakı...

ZORUNLU EĞİTİM ÜZERİNE

  Renk, hız, son dakika ve yapay gündemlerle bizi zihnen ve sosyal olarak kadrajın önüne hapseden televizyonda bir alt yazı. Yükseköğretimde 4 yıllık programlar 3 yıl oluyor, öğretim süresi kısalıyor. Birkaç gün sonra benzer bir haber daha. 12 yıllık zorunlu eğitim kısalacak diye. Sevindirici haberler. Ulusal eğitimin tavan yaptığı 20. Yüzyılda devletin iyi vatandaşlıktan kopmaları engelleme çabası ve sermayenin okulu  kār alanı / sektör olarak görmesinden bu yana okulda kalma süresi git gide uzatıldı. Bu süreçte eğitimin yaygınlaştırılması, ders yüklerinin arttırılması ve bu yükün Amerika menşeli testlerle doldurulması, merkezi sınavlara hazırlık için zamansızlık ikliminde oyundan/sosyal alandan uzak, testle tost arasında sıkışmış ancak okumayan, düşünmeyen yalnızca söyleneni tekrar eden Paulo Freire ’in tabiriyle bankacılık yapan nesiller yetişti/yetişiyor.   Bu açıdan öğretim süresinin kısaltılması hani reform demesek te yeniden yapılandırma için güzel bir adım old...

OKULLARDA FORMA ZORUNLULUĞU BİR DİSİPLİN ARACIDIR

    Bizim zamanımızda okul heyecanı siyah önlük ve beyaz yaka ile başlardı. Sonraları siyah önlüklerin yerini mavi, ardından değişik renkte önlükler almaya başladı. Bizim siyah önlük beyaz yaka ise siyah beyaz fotoğraflarda tebessümle bakılan birer anı olarak kaldı. Okul kıyafetleri, eğitim sisteminin en eski geleneklerinden biri. Eğitimin devlet tarafından verildiği ve ulu­sallığın yeniden üretilmesinin amaç olduğu eğitim sistemlerinde okullarda belirli bir kıyafet var olmuştur. Türkiye’de siyah önlük ve beyaz yaka ilk defa 1981’de tam olarak tanımlandı ve zorunlu hâle getirildi. Ancak bu tarihin öncesinde ilkokul öğrencileri- daha esnek olmakla birlikte- önlük giyerek okula gittikleri bilinmektedir. Cumhuriyet okullarında zorunlu kılık kıyafetin aynen eğitim politikaları gibi dikiş tutmayan tarihi var. 1989 yılından itibaren deniz mavisi, lacivert, siyah ve gri renklerden birinin önlük rengi olarak seçilmesine karar verildi. 2008 yılında ilköğretim okullarında mavi önlük...