Ana içeriğe atla

Prof. Dr. Ali Balcı’ya Dair

 

Hiç umudum yoktu. Umutsuzluğum garibanlığımdandı. Akademik çevrede yer alma arzuma rağmen 15 müracaatın 3’ü içinde yer almak, hem de “dışarıdan biri” olarak yer edinmek imkânsızdı. Ama bir simyacı hevesiyle “çok istenen bir isteğin gerçekleşmesi” için her şeyin seferber olacağı teselli kaynağım idi. Ümitsizliğimin başka bir nedeni ise tutunacak “güçlü bir dal”ımın olmayışı idi. Ama yazmıştım. Yazmak benim içim en büyük iletişim aracıydı. Kendimi ifade edişimin güçlü karinesi. Belki görünür ümidi ile kendimi olumsuzluğa hazırladığım bir sırada sonuç hiç te beklediğim bir şekilde neticelenmedi. Ama bilemezdim Prof. Dr. Ali Balcı gibi tarafsız, bilmeye ve bilime saygılı, eşitlik ve adaletten yana, düşünceye değer veren, demokratik bakış açısına sahip bir hocanın programın başında yer aldığını.

 Üç kişilik kontenjan arasında yer almam yaşamım/ mesleğimde bir dönüm noktası oldu. Ali Hoca artık hocam, danışacağım kişi ve büyüğümdü.

 “Eğitim bir süreçtir ve değerlendirmeye tabidir”, cümlesi her daim eğitimcilerin dillendirdiği bir ifadedir. Sürecin ve değerlendirmenin ciddiyeti yaptığınız işe verdiğiniz önemi, dolayısı ile öğrencinin de size verdiği değeri yansıtır. Ali Balcı Hoca’nın her hafta her derste bu bilinci bir davranış olarak sergilemesi, bir hoca olarak âcizane yetiştirmeye çalıştığım öğrencilere aktarmaya çalıştığım bir ilkedir. İşinize değer verdikçe başkalarının da size ve yapacağınız değerlendirmeye olan saygıları artmaktadır.

 Her hoca öğrencisinin daha da ileride olmasını ister. Ancak samimiyet, olumlu iletişim, beklentinin yüksekliği öğrencide atak yapmak için temel isteklendirme kaynağıdır. Ali Balcı’nın “çocuklar” diye başlayan hitabı bende yakınlık hissi oluşturduğu gibi Hoca’nın eşitlikten ve adil olmaktan yana olduğunu da gösteriyordu. İsmini hatırlayamadığım bir eğitimcinin “öğrenme eşitler arasında daha iyi gerçekleşir”,  sözüne örnek olacak şekilde derslerimizdeki sohbet minvalindeki öğrenmelerimiz Ali Hoca’ya özgü tekniklerdi.

 Hocamın affına sığınarak yurtdışında bulunduğu bir sırada ders aldığı hocasının – ki Ali Hocamın İngilizcesini söylediği- “Sen çok zekisin ancak utangaçsın” sözünü hiç unutmam. Hocamın utangaçlığı asaletinden, efendiliğinden, saygısından ve de hayatın çok gerilerinden başlayıp çok ileriye gitmenin yanlış yapmama titizliğinden kaynaklanmaktadır.

  Bilim araştırma ile zenginleşir. Lisansüstü eğitimde öğrenci araştırma ile olgunlaşır. Araştırma ile konuşulur, araştırmaya göre düşünülür. Ali Hoca’mın her daim araştırma, bilim, etik, yöntem, veri analizi, istatistik gibi kavramların üzerinde durması biraz da böbürlenerek söylemem gerekir ki öğrencileri olarak alanda saygınlığımıza sebebiyet oldu.

 

                                               Prof. Dr. Ali Balcı

  Yetiştirme her ne kadar seçme ile başlasa da seçilenin sürekli değerlendirilmesi onun kısa sürede olgunlaşmasını ve yetkinleşmesini sağlar. Yetiştirme döneminde her çalışmanın noktasına, virgülüne kadar okunarak dönüt verilmesi,  eksiyi, artıyı görünür kıldığı gibi yapılan işe, öğrenciye saygının bir ifadesidir. Öğrencinin ortaya koyduğu ürün netice itibarıyla hoca ile irtibatlanır. Doğal olarak “hocan kim ?” , “kiminle çalıştın?” akademi çevrelerinde sıkça duyulur. Ali Hoca’nın ilk günden mezuniyete kadar öğrencisinin yanında yer alması ve ona dönüt vermesini temel bir ilke olarak gördüm. Tez savunmasında zorlandığımda “terimin ayak diplerine ulaştığı” anda bile beni tesellisi gün gibi aklımda.

 Doktora çalışmalarım sırasında yaşadığım en büyük acı en yakınımdakini kaybetmemdi. Ali Hocamın “ hayat bu, alışmak gerek” sözü o dönem en büyük rahatlama kaynağım olduğu gibi ondan sonra da her yaşadığım sıkıntı da başvurduğum ifade oldu.

 Bilmek, kendini bilmek, kendini ifade etmek, inanç ve ideolojiye saygılı olmak en büyük erdem olsa gerek. Ali Hoca’mdan öğrendiğimiz; akademik ilerlemeler için kendimizi bilmek, inanç ve ideolojimizi yaptığımız işten uzak tutmak, araştırmaya göre konuşmak, insan ilişkilerinde saygı ve sevgi eksenli hareket etmek hep öğrencileri olarak rehberimiz oldu.

  Ali Hocam bize verdiklerinizin en iyisini yapmaya devam edeceğimizden hiç kuşkunuz olmasın. Mutluluğunuz daim, ömrünüz sağlıklı olsun.

    Ağustos 2020

 

Prof. Dr. Sadık Kartal

Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi

 

Yorumlar

  1. Yüreğine sağlık Sadık Hocam, ne güzel dile getirmişsin, izninle paylaşmak istiyorum...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

PROJECİLİK VE PROJE OKULLARI

  Birkaç yıl önce bir öğrencim beni ziyaretinde öğretmen olarak atandıktan sonra evlilik gibi bir projesinin olduğunu söylemişti. Gülümsemiştim ama projecilik öyle sıkça kullanılmaya başlanmıştı ki öğretmen adayının da diline pelesenk olmuştu.   1980’lı yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda ivme kazanan liberal politikaların etkisi ile devletin okula yeterince kaynak ayırmaması nedeniyle okulların kendi yağlarında kavrulmaları yani kaynak arayışları için liberal kesimin ve yöneticilerin kaynak için adres gösterdikleri proje üretmek oldu. Gelinen noktada yönetici, yazar, çizer ve akademisyen takımının sürekli referansta bulundukları OECD 2024 verilerine göre tüm kademeler için öğrenci başına yapılan kamunun eğitim kurumları harcamasında Türkiye, Meksika’dan sonra en düşük harcama yapan OECD ülkesidir . Projeler, MEB dışında diğer bakanlıklar, firmalar, dış kaynaklar, gönüllü kuruluşlarla işbirliği ile yani onların verdikleri destek ile yürütülmekte. Projelerin içeriğine bakı...

ZORUNLU EĞİTİM ÜZERİNE

  Renk, hız, son dakika ve yapay gündemlerle bizi zihnen ve sosyal olarak kadrajın önüne hapseden televizyonda bir alt yazı. Yükseköğretimde 4 yıllık programlar 3 yıl oluyor, öğretim süresi kısalıyor. Birkaç gün sonra benzer bir haber daha. 12 yıllık zorunlu eğitim kısalacak diye. Sevindirici haberler. Ulusal eğitimin tavan yaptığı 20. Yüzyılda devletin iyi vatandaşlıktan kopmaları engelleme çabası ve sermayenin okulu  kār alanı / sektör olarak görmesinden bu yana okulda kalma süresi git gide uzatıldı. Bu süreçte eğitimin yaygınlaştırılması, ders yüklerinin arttırılması ve bu yükün Amerika menşeli testlerle doldurulması, merkezi sınavlara hazırlık için zamansızlık ikliminde oyundan/sosyal alandan uzak, testle tost arasında sıkışmış ancak okumayan, düşünmeyen yalnızca söyleneni tekrar eden Paulo Freire ’in tabiriyle bankacılık yapan nesiller yetişti/yetişiyor.   Bu açıdan öğretim süresinin kısaltılması hani reform demesek te yeniden yapılandırma için güzel bir adım old...

OKULLARDA FORMA ZORUNLULUĞU BİR DİSİPLİN ARACIDIR

    Bizim zamanımızda okul heyecanı siyah önlük ve beyaz yaka ile başlardı. Sonraları siyah önlüklerin yerini mavi, ardından değişik renkte önlükler almaya başladı. Bizim siyah önlük beyaz yaka ise siyah beyaz fotoğraflarda tebessümle bakılan birer anı olarak kaldı. Okul kıyafetleri, eğitim sisteminin en eski geleneklerinden biri. Eğitimin devlet tarafından verildiği ve ulu­sallığın yeniden üretilmesinin amaç olduğu eğitim sistemlerinde okullarda belirli bir kıyafet var olmuştur. Türkiye’de siyah önlük ve beyaz yaka ilk defa 1981’de tam olarak tanımlandı ve zorunlu hâle getirildi. Ancak bu tarihin öncesinde ilkokul öğrencileri- daha esnek olmakla birlikte- önlük giyerek okula gittikleri bilinmektedir. Cumhuriyet okullarında zorunlu kılık kıyafetin aynen eğitim politikaları gibi dikiş tutmayan tarihi var. 1989 yılından itibaren deniz mavisi, lacivert, siyah ve gri renklerden birinin önlük rengi olarak seçilmesine karar verildi. 2008 yılında ilköğretim okullarında mavi önlük...