Kum,
deniz ve güneş hep ben de özgürlük hissi uyandırır. Deniz sonsuzluğun, uzakların,
özlemin ve de olmazların sembolüdür. Güneş ise aydınlığın, işin, gücün, emeğin,
kazancın, yakın olmanın, mesafesizliğin, sosyalleşmenin, sağlığın, üretimin,
yarının, bugünün, dünün, zamanın, heyecanın, kazanmanın, kaybetmenin, var
olmanın ve de dinginliğin adıdır. Ondan kelli güneşi severim. En yakınımdakinin
ismi Güneş’tir. Her daim dilimdedir Güneş.
Hayallerimi yaşarken bir kuş kondu sol yanıma. Sevgi dolu ama gözleri
ürkekçe. Ürkekliği bizden olsa gerek. Korkaklığımız, sevmeyişimiz,
endişelerimiz, mesafeli duruşumuz daha neler neler. Tıka basa doldurulmuş depo
misali hafızama yüklenen sosyalliğe aykırı söylemler yalnızlaştırdı beni. “Uzak Dur” ültimatomu ile sosyalleşmenin
unutturulduğu bireyselleştirilmiş hayatların yansıması olsa gerek bu yaşadıklarımız.
Sağlık, psikoloji ve önyargılı ölçmeye dayalı dayatmalar
kol geziyor etrafımızda.
Kuşa
“Kimsin? Nesin?” soruma “olmazları sevdim olur diye” deki diye cevapladı.
-
Kafeste kendini özgür sanan mı yoksa güneşin altında maviliğin tadını çıkaran
mı?
-“Her
ikisi de”.
Serçe
yüreğiyle fil gibi seviyordu etrafını. Suskunluğumu anlamış olmalı ki,
“…. Beyaz sözcüklerle yazılmış çığlıklara
anlam veren siyah bir zemindir suskunluk…” dedi.
Kuşun
samimiyeti ve yakınlığı içimi dökmeme neden oldu. Yaşam bu işte, mesafeli
yaşamlarımızda yokluğun depreşti yüreğimde. Hâlbuki ben varlığını her daim
yürekte görmek isterdim. Taş altında veya üstünde parçalandım ufalandım kendi
kendime. Acılardan acı, yalnızlıklardan yalnızlık yaşadım, olmazları sevdiğim
için. Yüküm hep yalnızlıklar ve acı oldu. Yalnızlık ve hayaller ikisi de zehir
zemberek yaşamımda. Hayallerim yaşamalı yoksa yalnızlık öldürecek beni.
Mutluluk ve huzur her daim yorulmak
bilmeden peşinden koştuğum. Mutluluk mavi boşlukta bir sevdadır benim için.
Kanaya kanaya içerim puslu havalarda. Aslında sevda ve mutluluk insana yakın
yaşar, tutmasını bilene.
Mutluluk ve sevda ölçülür mü mesela?
Gökyüzü kadar veya senin yüreğin kadar desem
de inanma bana, ölçü gittiğin yerdir. Soluklandığın mekândır. Gözlerindeki
sevgi kadar, dilindeki kelimeler kadar, denizin enginliği kadar, sayısız kum
tanecikleri kadar, ıssız okyanus kadar. Sen bileceksin artık.
Ben mevsimlerden renkleri soluk
sonbaharı değil tüm renkleri hazırlayan ilkbaharı sevdim. Yüreğimin renklerine
can verir. İlkbahar demek umut demek, emek demek, yaşam demek, sevda demek,
yeniden canlanmak demek ve de içimdeki cıvıl cıvıl hayatı anlatacak renk
cümbüşünün cümbür cemaat geçişi demek. İlkbahar sevdaya ve mutluluğa yakınlıktır.
İlkbahar yüreğimin heyecanlanması, ruhumun yeniden doğuşu demektir. Yalnızlığıma çare demektir. Yokluğun
yalnızlığın pençesine düşmek demek, gri ve karanlık yaşam demektir. Mevsimler
ilkbahar olsa keşke, mevsim değişimi yaşlanmak demektir çünkü. Yaşadıklarım bir
film karesi gibi gözlerimi alıp gidiyor, elimde yüreğim eriyor, şiiri okudukça;
“… Şu üç günlük dünyanın üçüncü günündeyim
Yani ortasını çoktan geçmişiz köprünün
Sen
birinci gününde gördün beni
….
Sana
yeni başlıyordu bahar
Son
kez seviyordum
Sesimi
duyan bir yalnızlık sanarak…”
Kuşun bildiklerini söyleyince çok
sevindi. Kuşa “olmazları sevdim ama olur diye” de çok korkarım, dedim.
Yaşantımız ise narin kelebekler zamanına denk.
Eline sağlık Kenan Hoca…
Yorumlar
Yorum Gönder