Ana içeriğe atla

Dindar Nesil Yetiştirmek Ya da 'Çok İdeolojik" Kalıplar

 Milli Güvenlik dersinin kaldırılışı, 19 Mayıs törenlerinin okullarda kutlanmayacak olması, Gençliğe hitabe, dindar nesil yetiştirmek ile ilgili tartışmalar eğitimin siyasal işlevi üzerinde düşünmemizi yeniden sağladı.

Her çeşit eğitim bir dayatmadır. Toplum eğitim kurumu dediğimiz okulu siyasal düzene eleman yetiştirmek için oluşturur ve ülkenin yönetsel rejiminin en iyisi olduğunu öğrenciye aşılar. Bundan dolayıdır ki tüm toplumlarda eğitim sistemleri genel de merkezidir ve yönetsel erkin belirlediği konular öğrencilere öğretilir. Okul bunu törenler, dersler ve çeşitli eğitsel etkinlikler aracılığıyla yerine getirir. Rejimin veya siyasal düzenin devamı için okul bir araç olarak kullanılır. Vatan, bayrak, devlet kavramları da buna hizmet etmesi için tüm eğitim kademelerinin programlarında yer alır. Onun için Devlet erkanının kıvanç dolu bakışları altında nostaljik 19 Mayıs gösterilerine devam edilecek, Ankara’da devlet erkânı tribününde oturanların büyük çoğunluğu şimdi AKP’li olsa da başka zaman başka partili olacak.
Cumhuriyetin kuruluşu ile ulus devlet yapılanması gereği Türklük- Siyasal Rejim kalıbı eğitim/öğretim programlarının şekillenmesinde temel eksen olarak ele alınmıştır. En iyi yönetim şeklinin cumhuriyet olduğu, bir Türk’ün dünyaya bedel olduğu, cumhuriyetin ilelebet yaşayacağı, ezberlenen Gençliğe Hitabeler, Güneş Dil Teorisi, Cumhuriyet sonrası tarihsel sürece önem verilmesi, köy enstitüleri, millet mektepleri, halkevleri vs. gibi durumlar, bu doğrultuda şekillenen dersler, törenler bunun pratikteki uygulamalarıdır. Türkiye eğitim sisteminde bu kavramların bariz şekilde yer aldığı en iyi örnek, yolu okuldan veya kenarından geçen herkesin çok iyi bildiği ve 1932 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip tarafından yazılan, o günden bugüne her sabah ilköğretim öğrencileri tarafından okunan Andımız metnidir. Metindeki anlam yüklemesi aslında tüm öğretim programlarında da yer alır. Bu açıdan Türkiye eğitim sistemi ulus devlet eksenli “siyasal düzene sadık- iyi vatandaş” yetiştirmeyi kendine şiar edinmiştir. Buna hizmet etmek için de öğretmen, cumhuriyetin, ulus devletin temsilcisi ve ilkelerinin yayıcısı olarak görüldü/ görevlendirildi. O yüzdendendir ki öğretmenin toplumsal statüsü o dönemde oldukça yüksekti. Eğitim sistemi laik, yüzü Batı ‘ya dönük, toplumu, devletin yapısını kutsal gören iyi vatandaş yetiştirmeye çalıştığı rahatlıkla söylenebilmesine karşın muhafazakâr, dindar birey yetiştirme çabasına bu dönemde girdiği söylenemez. Hatta bundan koparmaya çalıştığı söylenebilir.
12 Eylül darbesinden sonra yukarıda belirtilen kalıba din ayağı da eklemlenerek Türklük- İslam- Siyasal Rejime uygun nesil yetiştirilmeye çalışıldı. Atatürkçülük ve İnkılâp Tarihi, Vatandaşlık ve İnsan Hakları Eğitimi, Milli Güvenlik ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri bu amaçla konuldu. 1982 anayasasında zorunlu olarak ilköğretim ve ortaöğretimde okutulması gereken Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi de siyasal rejime hizmet eden bir içerikle oluşturuldu. Bu dönemde açılan imam hatip liselerindeki nicel artış belirtilen yapılanmaya katkı getirdi. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’ in “Eğitim sistemimiz çok ideolojik bir kalıba oturmuş” derken asıl maksadının da bu olsa gerek.
Bakan Dinçer’in, zorunlu din derslerinin neden kaldırılmadığı veya en azından zorunlu olmaktan çıkarılmadığı sorusuna karşılık Milli Güvenlik dersini kaldırma yetkisinin bakanlığında olduğunu din dersi konusunun topyekûn eğitim sistemine yaklaşımla ilgili olduğunu” söylemiş. Bu cümle durumu tüm çıplaklığıyla özetlese de yukarıda belirtilen Türklük- İslam- Siyasal rejim kalıbının siyasal rejim ayağında yer alan törenler ve derslerdeki bazı simgelerin kısmen zayıflatılması, din kısmının ise öne çıktığının ifadesidir. Bunun en önemli göstergesi ilahiyat fakültelerinin kontenjanlarındaki artışın yanında dini cemaatlerin açtığı her tür ve derecedeki okulların teşvik edilmesidir.
Din dersinin eğitim sisteminin bütününü ilgilendiren/kilit bir ders olmasından ziyade dini yaygınlaştırmak amaçlı kuruluşların eğitim kurumlarını birer amaç olarak görmelerine bakmak gerekiyor. Bu kişi veya kuruluşların din dersinin okutulup okutulmaması konusunda pek te ısrarcı olmadıkları rahatlıkla söylenebilir. Hatta bu dersin tek mezhep eksenli olması ve “devlet dinini” öğretmesi açısından rahatsızlık duyanlar da ciddi boyuttadır. Eğitimdeki amaç dindar bir nesil yetiştirmek nihai hedef olsa da öncelenen ise eğitimi dine hizmet eden bir yapıya götürmektir. Laik bir rejimde hükümetin, devletin politikasının amacı bu olmazsa da dindar nesil yetiştirmek, dini cemaatlerin, muhafazakâr derneklerin nihai hedefi haline geldi. Bu kesimlerce Ülkede birçok yurt, okul, dershane açılması da bunun sonucudur.
19 Mayıs törenleri okullarda kutlanmayacak olması veya Milli Güvenlik dersinin kaldırılmış olması demokratikleşme açısından son derece önemli ve olumlu bir adım olarak görülmesi fotoğrafın tümünü görmemek anlamına gelir. Yukarıda da vurgulandığı üzere kaldırılan dersin içeriği ile 19 Mayıs törenlerindeki ruhun milli eğitimin genel ve özel amaçları ile bu amaçlar doğrultusunda oluşturulan öğretim programlarında rahatlıkla görülebilir. Nitekim Başbakan Milli Güvenlik dersinde yer alan konuların diğer ders programlarına serpiştirileceğini söylemesi değişen bir şeyin olamayacağını gösteriyor.
Devletin gözetim ve denetimi altında gerçekleştirilmeye çalışılan Türklük- İslam- Siyasal Rejim kalıbının geçmişten bugüne amacına ulaşıp ulaşmadığı tartışılabilir. Ancak yapılan biçimsel değişiklikler eğitim sisteminin “çok ideolojik bir kalıba” oturmaktan çıkarılması anlamına hiç gelmiyor. Bu ideolojik kalıpların siyasal rejim ayağı kısmen zayıflıyor, din ayağı güçleniyor demek daha doğru olacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PROJECİLİK VE PROJE OKULLARI

  Birkaç yıl önce bir öğrencim beni ziyaretinde öğretmen olarak atandıktan sonra evlilik gibi bir projesinin olduğunu söylemişti. Gülümsemiştim ama projecilik öyle sıkça kullanılmaya başlanmıştı ki öğretmen adayının da diline pelesenk olmuştu.   1980’lı yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda ivme kazanan liberal politikaların etkisi ile devletin okula yeterince kaynak ayırmaması nedeniyle okulların kendi yağlarında kavrulmaları yani kaynak arayışları için liberal kesimin ve yöneticilerin kaynak için adres gösterdikleri proje üretmek oldu. Gelinen noktada yönetici, yazar, çizer ve akademisyen takımının sürekli referansta bulundukları OECD 2024 verilerine göre tüm kademeler için öğrenci başına yapılan kamunun eğitim kurumları harcamasında Türkiye, Meksika’dan sonra en düşük harcama yapan OECD ülkesidir . Projeler, MEB dışında diğer bakanlıklar, firmalar, dış kaynaklar, gönüllü kuruluşlarla işbirliği ile yani onların verdikleri destek ile yürütülmekte. Projelerin içeriğine bakı...

ZORUNLU EĞİTİM ÜZERİNE

  Renk, hız, son dakika ve yapay gündemlerle bizi zihnen ve sosyal olarak kadrajın önüne hapseden televizyonda bir alt yazı. Yükseköğretimde 4 yıllık programlar 3 yıl oluyor, öğretim süresi kısalıyor. Birkaç gün sonra benzer bir haber daha. 12 yıllık zorunlu eğitim kısalacak diye. Sevindirici haberler. Ulusal eğitimin tavan yaptığı 20. Yüzyılda devletin iyi vatandaşlıktan kopmaları engelleme çabası ve sermayenin okulu  kār alanı / sektör olarak görmesinden bu yana okulda kalma süresi git gide uzatıldı. Bu süreçte eğitimin yaygınlaştırılması, ders yüklerinin arttırılması ve bu yükün Amerika menşeli testlerle doldurulması, merkezi sınavlara hazırlık için zamansızlık ikliminde oyundan/sosyal alandan uzak, testle tost arasında sıkışmış ancak okumayan, düşünmeyen yalnızca söyleneni tekrar eden Paulo Freire ’in tabiriyle bankacılık yapan nesiller yetişti/yetişiyor.   Bu açıdan öğretim süresinin kısaltılması hani reform demesek te yeniden yapılandırma için güzel bir adım old...

OKULLARDA FORMA ZORUNLULUĞU BİR DİSİPLİN ARACIDIR

    Bizim zamanımızda okul heyecanı siyah önlük ve beyaz yaka ile başlardı. Sonraları siyah önlüklerin yerini mavi, ardından değişik renkte önlükler almaya başladı. Bizim siyah önlük beyaz yaka ise siyah beyaz fotoğraflarda tebessümle bakılan birer anı olarak kaldı. Okul kıyafetleri, eğitim sisteminin en eski geleneklerinden biri. Eğitimin devlet tarafından verildiği ve ulu­sallığın yeniden üretilmesinin amaç olduğu eğitim sistemlerinde okullarda belirli bir kıyafet var olmuştur. Türkiye’de siyah önlük ve beyaz yaka ilk defa 1981’de tam olarak tanımlandı ve zorunlu hâle getirildi. Ancak bu tarihin öncesinde ilkokul öğrencileri- daha esnek olmakla birlikte- önlük giyerek okula gittikleri bilinmektedir. Cumhuriyet okullarında zorunlu kılık kıyafetin aynen eğitim politikaları gibi dikiş tutmayan tarihi var. 1989 yılından itibaren deniz mavisi, lacivert, siyah ve gri renklerden birinin önlük rengi olarak seçilmesine karar verildi. 2008 yılında ilköğretim okullarında mavi önlük...