|
Yol üstü salaş bir lokantada yemek yemeyi, bir köy kahvesinde çay içmeyi, eğitimin cenderesinden geçmemiş insanlarla sohbet etmeyi hep sevmişimdir. Onlarda yapaylığa karşı doğallık, kürelin cafcaflı doğasına karşın yerel güzellik, sanal âlemden kısmen de olsa uzaklık, samimiyet vardır. Bu
heyecanla uzun tatilin uzun yolculuğuna çıktım özlemlerime kavuşmak için. Çukurova’nn
kanı esmer, yüzü ak insanları ve
sıcağında sabır taşlarının çatladığı
iklimiyle buluştum. Ardından çocukluğumun geçtiği, özlemlerimin depreştiği
mekâna bir akşamüstü ulaştım. Keysun Ovası tertemiz haliyle bir gün batımına
hazırlanırken, günün yorgunluğunu taşıyordu üzerinde. Pamuk renklerini
sonbahara hazırlıyordu. Bir hayli
endişeli olanlara, modernizmden dem vuranlara, toplumu modern/geleneksel diye
ayıranlara inat ve de özgürüm demek adına şalvarımı giydim. Şalvar bolluk ve
bereketin simgesidir hafızamda. Yerim babamın yanıdır diyebiliyorum onu giydiğimde.
Anamın dili de her daim başucumda.
Biraz utancımdan,
biraz meraktan, biraz da söz vermişliğimden bu kez çocukluğumun tüm kötü
sıfatlarının sahibi Dünyanın 8. Harikası Nemrut Dağı’nı göresim geldi. Güzergâhım
bizim köy- Besni- Adıyaman- Kâhta’dan nemrut dağı. 1900 yıldır doğa ve insan
tahribatına direnerek varlığını sürdürmekte olan Nemrut Dağı tur güzergâhında
bulunan Cendere köprüsüne uğradım. Köprü kemeri 92 adet taş bloğun üst üste
bindirilmesi ile hiç çimento kullanılmadan inşa edilmiş bir yapı. Günümüzde
bir binanın ömrü neden bu kadar uzun olmuyor diye kafamda soru işaretleri ile
ayrıldığımda köprü trafiğe açıktı ve cenderenin berrak suları altından
akıyordu. Yedi yüz metre tabana kuvvet, oflaya
pofluya, mermer basamaklardan ve de taktik geliştirerek/ uygulayarak Nemrut’a
çıktım. Beni 2150 metrede Kral Theos, Fortuna, Zeus, Apollon, Herakles karşıladı.
Yüzlerce metre yükseklikte bu elle yapılmış tepenin eteğinde, boyları 10
metreyi bulan büyüleyici heykeller hoş geldiniz dercesine rüzgârla seslendiler
bana. Fırat Nehri geçitlerine ve ovaya hâkim bir zirvede
iken güneşi, rüzgârı, gökyüzünü ve özgürlüğü soludum. Ovaların sarı
yüzeylerini, tarlaların enginliğini izledim ışığın dokunuşuyla. Güneş ovayla
sevda türküsünü söylüyordu. Uzaklardan ta uzaklardan anamın otlu aşının
kokusunu aldım. Ak dağların kar beyazını hayal ettim. Fırat suyu hala kan akıyordu. Bir zamanlar zengin sedir ağacı ormanlarıyla kaplı önümdeki bu ovaya
buruk bir edayla baktım. Ama manzara tek kelimeyle mükemmeldi. Hayıflanarak
iç çektim burnumuzun dibindeki bu güzellikleri görmeye bunca yıldır gelmezken
etrafımda çok farklı ülkelerden gelen onlarca turist vardı. |
Kommagene ülkesinde güneşin doğuşunu ilk gören
yer olan doğu terasındayım. Devasa heykeller anıt mezara sırtını dönmüş biçimde
sıralanmışlar ve gelen konuklara hoş geldin edasındalar. Gökyüzünün
hâkimiyetini temsil eden kartal heykeli muhteşemdi. Gökyüzüne bu kadar
yakınlığı onu daha da büyülüyordu. Yeryüzünü temsilen koruyucu aslan ise her
yere tepeden bakıyordu. Tümülüsün önünde tahtlarına oturmuş heykeller bir sıra
şeklinde dizilerek güneş ışıklarına 2150 metre yükseklikten yıllardır tanıklık
ediyorlar. Doğu terasındaki heykellerle olan hasbıhalimi bitirdikten sonra
tümülüsün kenarındaki tören yolundan batı terasına doğru yol aldım.
Batı terasına girince yine göz alıcı
güzellikte heykeller karşıladı beni. Ve yine ilk karşılama göklerdeki gücü
temsilen kartal, yeryüzündeki gücü temsilen aslan. Batı terasında ilgimi çeken
4 tanesi Kralın Tanrılarla el sıkıştığını gösteren, bir tanesi de aslan
figüründen oluşan 5 kabartma tablet. Onlar da güneşi göndermeye
hazırlanıyorlardı benim gibi.
Bir hayli
meraklandım bu muhteşem yapılar kim tarafından ve ne amaçla yapıldı diye. Sonradan
öğrendim ki büyük hedefler peşinde koşan Kommagene Kralı I. Antiochos yeni bir
din kurmayı planlar. Amacı batılı Yunanlılar ile doğulu Perslerin dinini
birleştirerek, bir dünya dini yaratmak. Nemrut Dağı'nı da onun merkezi yapmayı
hedeflemiş. Böylece kendisi de dünyaya
hükmedecek ve ölümsüzlüğe kavuşacak. Antiochos bu hayaline ulaşmak için kendisini
tanrı ilan eder. Görkemli kutsal alan ve mezar anıt da bu amaçla inşa edilmiş. Yüzleri doğuya ve batıya çevrili Pers ve Yunan
tanrı heykelleri Kral Antiochos'un iki kültürü birleştirme amacını simgeliyor. İki
teras arasındaki tepe 50 metre yüksekliğinde ve 200 metre
çapında olup 30,000 metre küp hacminde muazzam bir mıcır yığınından oluşuyor.
Belki de güneşin doğuş ve batışının gözlendiği en güzel yer olan Nemrut Dağı, 1987 yılında UNESCO'nun kültür mirası listesine alındı. Dünyanın dört bir yanından ziyaretçileri var. Ancak, yüzyılı aşkın bir süredir ayakta kalmak için çabalayan devasa heykellerin bazılarının artık zamana yenik düştüğünü görmek üzücü.
Bir
dinin doğuşuna ve zorlu savaşlara tanıklık eden heybetli Nemrut Dağı’ndan selam
getirdim sizlere. Adıyaman'daki bu dağ tarihi anıları paylaşmak, gökyüzünü
seyretmek ve güneşin
muhteşemliğini birlikte izlemek için sizleri bekliyor.
Yorumlar
Yorum Gönder