İlkokullu yıllarımda birleştirilmiş sınıflı
köy okulunda yer alan haritaya bakmak, uzaklara dalmak ders dışı
yaşadıklarımdandı. Derslikteki haritaya bakar, coğrafi olarak sınırları
çizilmiş illerin konumlarının yanında tarihi derinliklerini de merak ederdim.
Liseli yıllarda merakım devam ederken, “çok gezen mi bilir yoksa çok okuyan mı”
münazaralarında herhalde okula/ okumaya saygımdan okuyan desem de içimden bir
his gezmenin tadı bir başka diyordu. Tarih bilgimden harekâtla adı bir
imparatorlukla anılmış, dini merkez olan kenti çoktandır görmek istiyordum. Adı
Roma olan bu şehre yolculuğumuz bir akşamüstü içimde hep sıcacık yeri olan
iklimi serin gizemi bende saklı Ankara’dan başladı. Semada iken bu şehirde yaşadıklarımı
“bir yalnızın masalı” olarak tanımladım. Yaşadıklarımla indim sıcak iklimli
kadim şehir Roma’ya.
Yine Fırat’ın rehberliğinde ve öncülüğünde notlarımın yönlendirmesiyle
düştük tarih ve mimari yüklü bu şehrin sokaklarına. İlk rotamız ünü tüm dünyaya
yayılmış, şehrin simgesi Kolezyum. Amfi tiyatro şeklindeki bu görkemli yapıda
zamanında yaklaşık 60 bin kişi tiyatro oyunlarını, hayvan ve gladyatör
dövüşlerini, idamları izlermiş. Geçmiştekiler olmazsa da yapıyı izlemeye
gelenlerin sayısı izlenenin nesnesi farklı olsa da merak aynı merak. Yapıyı
izlerken insanlardaki izlemenin insanla beraber her daim var olduğunu da
düşündüm. Öldürmeyi izlemek o gün bu gün olan ve de insana mahsus bir vahşet
olsa gerek. Bu tarihi yapının uzun yıllar boyunca iktidar sahiplerinin halk
üzerindeki güçlerini göstermeleri olarak kullanmaları makam, bina gibi fiziki mekânların
muktedirler için ne kadar önemli olduğunu düşündüm. Aynı şekilde Kolezyum’a
yakın Roma Formundaki dini yapı, anıt ve yönetim binaları hepsi gücün
görünürdeki simgeleri olarak duruyordu. Bilginin güç olmadığı hiçbir çağda bunlar
normaldir, diyerek, ayrıldım oralardan.
| Murat her zamanki siyah beyaz haliyle önce tarz yaptı sonra poz verdi |
Bir sonraki durak yine kutsallık adına
yapılmış Mahşerin Dört Atlısı heykellerinin üstünde yer aldığı yapı. Birinci
Dünya Savaşı’nda yaşamalarını yitiren askerler anısına, yapının girişinde bir
de ateş yanıyordu. Savaşın her daim korla eş tutulması şeklindeki gösterim
hoşuma gitse de savaş eşittir vahşettir dememek mümkün mü?. Tarihi yapının
önündeki meydana bakınca “tüm yollar Roma’ya çıkar” sözüne atfen tüm sokaklar
bizi bu anıta götürdüğünden “Roma’da tüm sokaklar Vittorio
Emanuele 2 anıtına” çıkıyor.”cümlesini kurdum.
İkinci günün rahatlığıyla belirlenen rotayla
ilk durak Aşkın Çeşmesindeyiz. Güneş ve deniz temasıyla inşa edilmiş olan bu
çeşme, çok sayıda sanatçının desteğiyle 30 yılda tamamlanmış. Aşkın güneş ve
deniz ile ele alınması bende bir özgürlük hissi uyandırsa da bu iş nasıl
tanımlanır sorusunun cevabını bulamadım. Google müracaatımda “bu işler yaşayana
bırakılır” dendiğinden konuyu ilgili olanlara havale ettim. Çeşmenin
etrafındaki kalabalığa bakınca acaba benim gibi bunu yaşamadıklarından mı
buradalar diye düşündüm. Ama bir duvar yazısı ile “bu dünyada tüm servetim
sevgi o da sevenlerin olsun” dedim. Yaygın inanışa göre sağ eliyle sol omuzunun
üzerinden çeşmeye para atanların dileği kabul edilirmiş. Yaşı benim gibi kemale
ermişlerin dileği ne olabilir ki?. Dileği olanlara olayı havale ederek,
sevgisiz halimle yola devam dedim. Ama tüm yollar sevgiye gitse olmaz mıydı?
Aşk çeşmesinden sonra 10 dakika yürüyerek
Romalıların buluşma noktası İspanyol Merdivenlerindeyiz. Muktedirlerin kutsala
ulaşmaları için yapılan bu merdivenlerde insanlar oturup soluklanıyordu.
Romanın bitmek tükenmek bilmeyen tarihi ve mimari yapılarını kareye sığdırmaya
çalışanların dinlenme mekânı.
Sıcak havaya inat yerelin sembolü “Çiçek Bahçesi” olarak adlandırılan
meydandayız artık. Taze meyve ve sebze
çeşitlerini, yerel alışveriş kültürünü küçücük bir alan olan bu pazarda görmek
mümkün. Öğle vaktinin sıcaklığı ve enerjiye ihtiyaçtan bir şeyler yeme vakti.
Ülkenin temel yiyeceği pizza ve spagettinin hammaddesi hamur da olsa ekmek ve
bulguru asıl gıdası olarak gören birisi olarak zorlandığımı söyleyebilirim.
Kendimizden tatlar arayışım sonlanmayınca Güneş’in yönlendirmesiyle bir hayli
keyifli bir öğle yemeği yediğimi söyleyebilirim. Yiyecekler her ne kadar yerel
olarak adlandırılsa da artık evrenselleştiğini de eklemem gerek.
| Ekmek olmasa da çorba güzeldi |
Çiçek
Bahçesindeki güzellikler arasında dolaşırken yıllar önce inançlılığına ve
kararlılığına hayran kaldığım bir kahramanın heykeli ile karşılaştım. Ankaralı
yıllarımda müdavimi olduğum tiyatroda sergilenen bir oyunda tanıdığım bir
kahraman. Aykırı düşünceleri nedeniyle 1600’de burada yakılarak idam edilen İtalyan
Filozof Giordano Bruno anısına 1889 yılında dikilmiş bir
heykel. Kendisine saygılarımı ileterek birlikte aynı karede yer aldık. Heykelin
üzerindeki Bruno’nun idamı ile ilgili tasviri görünce adaletin ne için, nasıl
işlediği ile ilgili bir sürü cümle beynimi kurcaladı.
Roma’da bir
ülkeden bir iç ülkeye vizesiz pasaportsuz seyahat edilen ülke Vatikan. Epeyce yapının
çevrelediği bu dini mekân bir çok turistin uğrak yeri. Yaklaşık 900 kişi
yaşıyor ve beş bin metrekare alana sahip. Ancak dünyanın en zengin ülkelerinden
birisi. Kişi başına düşen milli gelir bir hayli yüksek. Ülke küçücük te olsa
bankaları, şirketleri, medya kuruluşları var. Uzunca sütunlar arasında
serinlerken her renkten insanın ziyaretine şahit oldum. Çevrenin temizliği ve
askerlerin kıyafetleri dikkatimi çekti. Burada dinlenirken bir taraftan tarih,
coğrafya, hükmetme, itaat etme, bu dünya, diğer dünya, din, savaşlar beynimde
dolandı, durdu. Bir taraftan da dinin uhreviliği, iç dünyayı güzelleştirmesi,
barış, saygı, merhamet, yardım gibi ilkeleri de düşündüm.
Son gün
gelince rutin aklıma gelse de artık haritaya bakarken coğrafya- tarih bilgimin
yanına rotayı da ekledim. Tüm rotalar artık beni sevgiye, huzura ve barışa
yönlendiriyor.
Yorumlar
Yorum Gönder