Ana içeriğe atla

Şapkadan Tavşan Yerine Vizyon Çıkarmak


Öğretmenliğimin ilk yıllarında 24 Kasımlarda mesleğe yönelik güzel sözlere karşın gururlanır, vaatlerin de en kısa sürede gerçekleşeceğine de kuvvetlice inanırdım. Zamanla işin akademik yönünde eğitim politikaları ile ilgilenmeye başlayınca eğitim alanında söylenenleri politika- ideoloji ve felsefe ekseninde analize tabii tutmaya başladım. Bunların da bir öncekilerden farklı sıfatlarla ifade edilen kelimeler minvalinde yürüdüğü kanaati de iyice yerleşmeye başladı. Siyaset ve ekonominin eğitimi şekillendirdiği noktasındayım artık. Eğitimde 2023 vizyonunu açıklayan Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ziya Selçuk’un açıklamaları her daim söylediğim “bırakın vizyonu, misyonu, projeyi, eğitimin yürütücüleri işlerini yapsınlar. Siz vizyon deyince insanların aklı karışıyor” şeklindeki düşünceme dokunduğundan yazmak istedim.
  Vizyon Belgesi’inde “eğitim uygulamaları” “köklü felsefi fikirler üzerine bina edilmiş” iddiası var. Dünya eğitim tarihine bakıldığında eğitimin teorik yönünün siyasete, uygulama yönünün ise uygulayıcıya yani öğretmene ait olduğudur. Günümüzde ise okulun piyasanın rekabetçi şartları içinde ne yazık ki değerlendirildiği, küresel ölçekte hegemonik güç araçları hâline geldiği de bir gerçektir. Bundan olsa gerek ki zorlamayla eğitime sokulmaya çalışılan ve 21. yüzyıl becerileri diye adlandırılan; yaratıcılık, iletişim, takım çalışması, eleştirel düşünce gibi kavramların vizyonda iddia edilen eğitimin “kadimliği” ile hiçbir ilgisi yok. Zaten eğitimin sınıf geçmeye, sınavları kazanmaya, zeka testi yapmaya ve iş bulmaya yarayan ve de işin maaşını hesaplayan işlevinin ön plana çıkması bu küresel denilen düşüncenin ürünüdür. Dijital, biyolojik ve fiziksel olanın bir araya gelmesi ile oluşan tekillik çağı yine aynı düşünceden. Okul öncesini zorunlu hale getirmek te. Tavsiyem şudur ki vizyon programında ifade edildiği üzere eğitimi sınav odaklı olmaktan çıkarmak için merkezi sınavların kaldırılması ve ekonomik güçlerin bir dayatması olan PISA, TIMSS  ve benzeri sınavlardan uzak durulması.
  Vizyonda hoşuma giden ve yerinde bir cümle “her eğitim sistemi içinden çıktığı toplumun bir aynasıdır.”  Onun için eğitim evrensel değil, yereldir. Evrensellik ve yerellik çatışması eğitimin her daim yaşadığı bir çelişki. Her ikisi de elzem düşüncesi hâkim olsa da yerellik insan fıtratına ve kolayca öğretime daha uygundur. Eğitim yerel eksenli, bir dayatma sonucu gerçekleşmeyen ve bireyin ihtiyacına/isteğine yönelik olduğunda daha güzeldir.
 Türkiye eğitim sistemi her daim teorik ve ideolojik olarak algılandı ve uygulandı. Bireyi yalnızca bu formatta yetiştirmek bilginin bütünlüğüne ve bireyin ihtiyacına aykırıdır.
  Vizyon programında da haklı olarak belirtildiği üzere toplumun her bir parçası kendi anlayışını tüm topluma hâkim kılmaya çalışmaktadır. Çünkü yıllarca devletin ideolojisi bireyin istek ve ilgilerini dikkate almadan okulu yönlendirdi. Eğitimi ideolojik, teorik, sınav merkezli ve merkezi yönlendirmeden kurtararak uygulama zeminine oturtulması şarttır.
  Vizyon programında “yapılacak” denilse de her okulun bir gelişim planı yıllardır var. Okul yöneticilerinin yetki sorumluluk dengesizliği olduğu gibi sorumluluklarının fazla yetkilerinin kısıtlı olduğu hepimizin malumu. Okul, müdürü ile yetkindir, sözüne kuvvetlice inanırım. İşe de buradan başlamak gerekir diye düşünerek liyakat ve ehliyet atamanın temel referansı olur diye umuyorum. İlkokulla üniversiteyi bağlama anlayışı şu andaki kampüs anlayışını işaret ettiğinden, kökten yanlış. O zaman öğrenciyi hayattan koparmış olursunuz. Okul mahallede kendini gösterir.  Ancak yanlış uygulamalar sonucu okul mahalleye göre şekillenirken eğitim sistemi okullar arasındaki imkân ve fırsat farklılıklarını oluşturdu, okulu da bunu göre tanımladı. Müfredat konusunda ise genel çerçeveyi siz çizin, içini okulun bulunduğu şartlara göre öğretmen doldurursa eğitimin de bir felsefesi olmuş olur.
  Eğitim fakültelerinin öğretmen yetiştirme programlarının muhakkak değişmesi lazım, fikri yerinde bir tespit. Son yapılan program değişikliği ile derslerin tümü ne yazık ki teorik hale getirildi. Hâlbuki öğretmenlik mesleği bilmenin ötesinde uygulama gerektiren bir meslek alanı. Öğretmen yetiştirme işi yükseköğretimde olduğu sürece öğretmenin teorik bilgiyle yetişmesi devam eder. Onun için öğretmen yetiştirme işinin Milli Eğitim Bakanlığına acilen bağlanması şarttır.
  Çoğu kentte hatta köylerde bile çocuğun oyun alanı okul bahçesi. Bu nedenle Okul Mahalle Spor Kulüpleri geç kalmış bir uygulama. Vizyon programında ders saatlerinin düşürülmesi yerinde olacaktır. Ekonomik örgütlerin çocuğu okulda daha çok tutmak için “gelişmiş ülkelerde ders saatleri daha fazla” kandırmacasına da uygun bir cevap olacaktır. Ancak bu güzelliklere rağmen girişimcilik ve uluslararası sertifikasyon verileceği vaadi de okulu rant olarak görenlere de herhalde şirin görünme çabası.
  Türkiye eğitim sisteminin en çok konuşulması gereken kısmı mesleki eğitimdir. Her ne kadar özel okulculuğun, dershaneciliğin ve test kitapçılarının işine gelmese de mesleki eğitimin ıslahı yükseköğretim önündeki yığılmadan tutun işsizliğin azalmasına kadar birçok sorunun çözümü demektir.
   Eğitimi örgün eğitimi kapsayacak şekilde hayat boyu şeklinde yapılandırmak, kademeler arasında yarışmaya yönelik sınav ihtiyacının azaltılması, liselerdeki derslerin yarı yarıya azaltılması, okulların akademik anlamda yeterli olduğu belirtilerek dershanelerin kapatılması, ilkokullarda değerlendirme yerine çocuklara oyun ağırlıklı bir eğitim verilmesi, okul yöneticilerinin yetkilerinin arttırılması, tasarım-beceri atölyelerinin kurulması, ilkokullarda teneffüs sürelerinin arttırılması gibi düzenlemeler yerinde ancak vizyon olarak değil misyon şeklinde ifade edilmesi daha uygun.
 Son söz olarak vizyon belgesi eğitimde millilikten sermayeye, ahlaka ve maneviyata geçiş sinyali veriyor. Şapkadan toplumsal farklılıkları, göçmenlerin eğitimi, mevsimlik tarım işçileri çocuklarının eğitimi ile ilgili herhangi bir hedef çıkmadı
 Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un “Şapkadan tavşan çıkarmamı beklemeyin” diyerek başladığı 2023 Eğitim Vizyonu açıklamaları sistemin işleyişinde kısmi de olsa heyecan uyandırdı. Asıl merak ta bundan sonrası, kolay gelsin.

Prof. Dr. Sadık Kartal
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
iznik.1966@gmail.com


Yorumlar

  1. Güzel bir değerlendirme olmuş kaleminize sağlık.İzniniz olursa paylaşacağım hocam

    YanıtlaSil
  2. Hocam ulkemizdeki siyaset ne yazik ki yapilmasi gerekeni yapacakmis gibi bir hava yaratma sanatina donustu. Algi operasyonu cambazlari hep kose baslarini tutmus. Surekli bir biraksalar ziplayacagiz modundalar.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Saygıdeğer Hocam. Yazınızda belirttiğiniz gibi eğitim sistemimiz sayın bakanımızla beraber bir kabuk değiştirme evresine girdi. Umudumuz Bu evrenin önceki evreyi aratmayacak, Türk geniyle ve çevresiyle uyumlu, siyasetten uzak, bilimsel olması. Sanırım bu kabukta yamalarda eksik olmayacak. Yine de bir umut ışığı görmek moral motive açısından faydalı olacak. Milli Eğitimin en azından eğitim camiasından gelen birinin elinde olması güven veriyor. Umarım ülkemizin her türlü kademesinin temeli olan eğitim gerçek değerine ve amacına ulaşır ve lokomotif görevini layıkıyla yerine getirir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

PROJECİLİK VE PROJE OKULLARI

  Birkaç yıl önce bir öğrencim beni ziyaretinde öğretmen olarak atandıktan sonra evlilik gibi bir projesinin olduğunu söylemişti. Gülümsemiştim ama projecilik öyle sıkça kullanılmaya başlanmıştı ki öğretmen adayının da diline pelesenk olmuştu.   1980’lı yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda ivme kazanan liberal politikaların etkisi ile devletin okula yeterince kaynak ayırmaması nedeniyle okulların kendi yağlarında kavrulmaları yani kaynak arayışları için liberal kesimin ve yöneticilerin kaynak için adres gösterdikleri proje üretmek oldu. Gelinen noktada yönetici, yazar, çizer ve akademisyen takımının sürekli referansta bulundukları OECD 2024 verilerine göre tüm kademeler için öğrenci başına yapılan kamunun eğitim kurumları harcamasında Türkiye, Meksika’dan sonra en düşük harcama yapan OECD ülkesidir . Projeler, MEB dışında diğer bakanlıklar, firmalar, dış kaynaklar, gönüllü kuruluşlarla işbirliği ile yani onların verdikleri destek ile yürütülmekte. Projelerin içeriğine bakı...

ZORUNLU EĞİTİM ÜZERİNE

  Renk, hız, son dakika ve yapay gündemlerle bizi zihnen ve sosyal olarak kadrajın önüne hapseden televizyonda bir alt yazı. Yükseköğretimde 4 yıllık programlar 3 yıl oluyor, öğretim süresi kısalıyor. Birkaç gün sonra benzer bir haber daha. 12 yıllık zorunlu eğitim kısalacak diye. Sevindirici haberler. Ulusal eğitimin tavan yaptığı 20. Yüzyılda devletin iyi vatandaşlıktan kopmaları engelleme çabası ve sermayenin okulu  kār alanı / sektör olarak görmesinden bu yana okulda kalma süresi git gide uzatıldı. Bu süreçte eğitimin yaygınlaştırılması, ders yüklerinin arttırılması ve bu yükün Amerika menşeli testlerle doldurulması, merkezi sınavlara hazırlık için zamansızlık ikliminde oyundan/sosyal alandan uzak, testle tost arasında sıkışmış ancak okumayan, düşünmeyen yalnızca söyleneni tekrar eden Paulo Freire ’in tabiriyle bankacılık yapan nesiller yetişti/yetişiyor.   Bu açıdan öğretim süresinin kısaltılması hani reform demesek te yeniden yapılandırma için güzel bir adım old...

OKULLARDA FORMA ZORUNLULUĞU BİR DİSİPLİN ARACIDIR

    Bizim zamanımızda okul heyecanı siyah önlük ve beyaz yaka ile başlardı. Sonraları siyah önlüklerin yerini mavi, ardından değişik renkte önlükler almaya başladı. Bizim siyah önlük beyaz yaka ise siyah beyaz fotoğraflarda tebessümle bakılan birer anı olarak kaldı. Okul kıyafetleri, eğitim sisteminin en eski geleneklerinden biri. Eğitimin devlet tarafından verildiği ve ulu­sallığın yeniden üretilmesinin amaç olduğu eğitim sistemlerinde okullarda belirli bir kıyafet var olmuştur. Türkiye’de siyah önlük ve beyaz yaka ilk defa 1981’de tam olarak tanımlandı ve zorunlu hâle getirildi. Ancak bu tarihin öncesinde ilkokul öğrencileri- daha esnek olmakla birlikte- önlük giyerek okula gittikleri bilinmektedir. Cumhuriyet okullarında zorunlu kılık kıyafetin aynen eğitim politikaları gibi dikiş tutmayan tarihi var. 1989 yılından itibaren deniz mavisi, lacivert, siyah ve gri renklerden birinin önlük rengi olarak seçilmesine karar verildi. 2008 yılında ilköğretim okullarında mavi önlük...