Ana içeriğe atla

MEVSİMLİK YAŞAMLARIN GÖRÜNMEZLİĞİ 2

Show ve hijyen çağında yaşadığımızı TV’yi izlerken, sosyal medyada turlarken hep düşünürüm. Beni bu yazıya sevk eden de yine televizyondaki görünen yaşamlardı. Pembeli kadın yaz mevsiminin geldiğinden mütevellit deniz, doğa, havuz, plaj, eğlence, animasyon ve neşeli insanları anlatıyordu program aralarında. İçim ısındı, özendim, hülyalara daldım. Nerelermiş bu mekânlar diye uzaklarda gezinen makinemde gezinirken yine kendi dünyama eğitime daldım. Başbakanlık genelge yayımlamış görünmez yaşamların yaşamlarını kolaylaştırmak için.
Benim de ikincisi oldu bu yazdığım. On yıl öncesine ait ilki. Bir kamyon kasasında mevsimlik işe giderken ve bir kazada ölümle sonlanırken yaşamları, görünür olurlar. Ama görünürlükleri saman alevi gibi geçicidir. Kamyon kasası soluk yüzlerin, tarlaya bağlanmış umutların, dinmeyen özlemlerin, yoksulluğun ve yoksunluğun adıdır. Kasada taşınan çökük gözler, kaderlerini hiç kimseyle paylaşmazlar. Çünkü yoksulluğun edebiyatını yapmayacak kadar da onurludur yürekleri. Yabancısı olmadığım bu manzaraları bir tarafa koyup Başbakanlığın 2017/6 nolu genelgesine gelelim.
Genelge mevsimlik tarım işçilerinin yaşam koşullarını rahatlatmak için İçişleri, Diyanet, Aile ve Sosyal Politikalar, kolluk kuvvetleri gibi birçok kurum ve kuruluşa sorumluluk yüklüyor. Geçici yerleşim alanlarında eğitim ve sosyal faaliyetler için oluşturulan binanın, çocuklar için eğitim merkezi olarak kullanılması da Milli eğitim müdürlüklerinden isteniyor. Zorunlu eğitim çağındaki çocukların eğitimlerinin sağlanması konusunda gerekli tedbirlerin alınacağı, bunun için şartlı nakit transferi, sosyal dayanışma ve yardımlaşma vakfının okul kıyafet ve malzemelerini sağlayacağı, özel eğitime muhtaç çocukların da rehberlik araştırma merkezince gerekli imkânın sağlanması gerektiği hükme bağlanıyor. Öğrencilerin nakil ve kayıt işlemlerinin kolaylaştırılması için de online olarak işlemlerin yapılacağı açıkça ifade ediliyor.
Milli Eğitim Bakanlığının 2016/5’nolu genelgesinde de mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarının eğitimi için bazı hükümler getiriliyor. Buna göre bu çocukların eğitime erişim ve okullaşmalarını sağlamak için göç alan ve göç veren il/ilçelerdeki milli eğitim müdürlüklerinin bir takip ekibi oluşturmaları gerektiği hükme bağlanıyor. Zorunlu eğitim çağındaki çocukların yatılı okullara yerleştirilmesi gerektiği, yatılı okul imkânı olmayan yörelerde ise taşımalı eğitimin yapılması gerektiği belirtiliyor. Mevsimlik tarım işçilerinin yoğun olduğu alanlarda öğretmen görevlendirilmesi ve yakın bir okula öğrencilerin yönlendirilmesi, hatta prefabrik ve mobil uygulama sağlanması isteniyor. Ayrıca bu çocukların ailelerine yönelik halk eğitim merkezlerinde yaşam boyu eğitim felsefesinde hareketle eğitim, eğitimin önemi, eğitime erişim, eğitim hakkı, okuma yazma, meslek kursları vb. eğitsel olanakların sağlanması genelgede ifadesini bulan bir başka konu.
Zorunlu göç sonucu yaşanılan mağduriyetlerin giderilmesi konusunda iç açıcı hükümler. Ancak önemli olan bunların hayata geçirilmesi. Yerel birimlerin işlerini yapması.
Ülkenin geleceğini eğitimde görenler varyans, t testi, istatistik gibi tartışmalı konularla uğraşıp elde ettikleri verileri gelişim, değişim, reform, ilerleme vs. gibi baba laflarla süslemeye devam etsinler. Ancak görünmez yaşamları görünür kılmak için araştırma yapmak isteyenlere malzeme bol. Türk-İş verilerine göre her yıl 1 milyondan fazla kişi iş için göç halinde ve bunların çoğunluğu mevsimlik tarım işçisi. Bu işçilerin çocukları zorunlu okul çağında ve kitaptaki diliyle okullaşma yaşındalar. Hemen hemen her bölge/ilde de varlar. Hani non-paramatik sıkıntısı da olmaz.
Türkiye’de okuma yazma oranı yüzde yüze yakın. Eğitim dikey hareketlilik sağlar diye sosyolojiye çok inanmıştım. Yine orada yazardı eğitim toplumsal refahı, eşitliği, mutluluğu, insanca yaşamayı, demokrasiyi getirir diye. Sonradan öğrendim Apple’dan, İllich’ten, yaşadıklarımdan, gözlemlediklerimden eğitimin eşitsizliği de getirdiğini.
Show ve hijyen çağında toplumu görünenler ve görünmeyenler diye ikiye ayırabilir miyiz? Bununla ilgili rakamları çok, görünümü güzel, getirisi yüksek olan bir araştırma yapmak lazım!

Prof. Dr. Sadık Kartal
Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
sadikkartal02@mynet.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PROJECİLİK VE PROJE OKULLARI

  Birkaç yıl önce bir öğrencim beni ziyaretinde öğretmen olarak atandıktan sonra evlilik gibi bir projesinin olduğunu söylemişti. Gülümsemiştim ama projecilik öyle sıkça kullanılmaya başlanmıştı ki öğretmen adayının da diline pelesenk olmuştu.   1980’lı yıllardan başlayan ve 1990’lı yıllarda ivme kazanan liberal politikaların etkisi ile devletin okula yeterince kaynak ayırmaması nedeniyle okulların kendi yağlarında kavrulmaları yani kaynak arayışları için liberal kesimin ve yöneticilerin kaynak için adres gösterdikleri proje üretmek oldu. Gelinen noktada yönetici, yazar, çizer ve akademisyen takımının sürekli referansta bulundukları OECD 2024 verilerine göre tüm kademeler için öğrenci başına yapılan kamunun eğitim kurumları harcamasında Türkiye, Meksika’dan sonra en düşük harcama yapan OECD ülkesidir . Projeler, MEB dışında diğer bakanlıklar, firmalar, dış kaynaklar, gönüllü kuruluşlarla işbirliği ile yani onların verdikleri destek ile yürütülmekte. Projelerin içeriğine bakı...

ZORUNLU EĞİTİM ÜZERİNE

  Renk, hız, son dakika ve yapay gündemlerle bizi zihnen ve sosyal olarak kadrajın önüne hapseden televizyonda bir alt yazı. Yükseköğretimde 4 yıllık programlar 3 yıl oluyor, öğretim süresi kısalıyor. Birkaç gün sonra benzer bir haber daha. 12 yıllık zorunlu eğitim kısalacak diye. Sevindirici haberler. Ulusal eğitimin tavan yaptığı 20. Yüzyılda devletin iyi vatandaşlıktan kopmaları engelleme çabası ve sermayenin okulu  kār alanı / sektör olarak görmesinden bu yana okulda kalma süresi git gide uzatıldı. Bu süreçte eğitimin yaygınlaştırılması, ders yüklerinin arttırılması ve bu yükün Amerika menşeli testlerle doldurulması, merkezi sınavlara hazırlık için zamansızlık ikliminde oyundan/sosyal alandan uzak, testle tost arasında sıkışmış ancak okumayan, düşünmeyen yalnızca söyleneni tekrar eden Paulo Freire ’in tabiriyle bankacılık yapan nesiller yetişti/yetişiyor.   Bu açıdan öğretim süresinin kısaltılması hani reform demesek te yeniden yapılandırma için güzel bir adım old...

OKULLARDA FORMA ZORUNLULUĞU BİR DİSİPLİN ARACIDIR

    Bizim zamanımızda okul heyecanı siyah önlük ve beyaz yaka ile başlardı. Sonraları siyah önlüklerin yerini mavi, ardından değişik renkte önlükler almaya başladı. Bizim siyah önlük beyaz yaka ise siyah beyaz fotoğraflarda tebessümle bakılan birer anı olarak kaldı. Okul kıyafetleri, eğitim sisteminin en eski geleneklerinden biri. Eğitimin devlet tarafından verildiği ve ulu­sallığın yeniden üretilmesinin amaç olduğu eğitim sistemlerinde okullarda belirli bir kıyafet var olmuştur. Türkiye’de siyah önlük ve beyaz yaka ilk defa 1981’de tam olarak tanımlandı ve zorunlu hâle getirildi. Ancak bu tarihin öncesinde ilkokul öğrencileri- daha esnek olmakla birlikte- önlük giyerek okula gittikleri bilinmektedir. Cumhuriyet okullarında zorunlu kılık kıyafetin aynen eğitim politikaları gibi dikiş tutmayan tarihi var. 1989 yılından itibaren deniz mavisi, lacivert, siyah ve gri renklerden birinin önlük rengi olarak seçilmesine karar verildi. 2008 yılında ilköğretim okullarında mavi önlük...